Döndük dolaştık yine aynı konuya geldik. Yıllar değişse de ülkemizde tartışılan konular değişmiyor. Yıl 2016 ve bizim tartışma konularımızın başında parti kapatmak veya HDP çizgisindeki milletvekillerini cezalandırmak, onlara hadlerini bildirmek var. Yıllar önce diğer partilere uygulanmak istenen kapatma cezası veya milletvekilliklerinin düşürülmesi istemi. Ülkemizde ise HDP çizgisindeki partilerin kapatılmasında büyük bir istek ve heves var. Parti kapatma ve HDP olayını iki açıdan değerlendirmek istiyorum. İlki, Demokrasi açısından… Ülke olarak seçilmişlere saygı duymayı bir türlü öğrenmedik ya da öğrenmek istemiyoruz. Eskiden kendilerine saygı duyulmadığından şikâyetçi olanlar bile şimdi HDP’nin kapatılmasını büyük bir istekle destekliyor. Biz seçilmişlerin siyasi davranışlarının cezasını seçmenin vermesi gerektiğini ne zaman öğreneceğiz. Özellikle düşünce veya siyasi davranışları nedeniyle yargılanması kabul edilemez. İşlediği suçlar nedeniyle tüm vekillerin cezalandırılmasını sonuna kadar destekliyorum. Ancak Kırmızı ışıkta geçen vekile ceza yazmayıp ya da yazamayıp, siyasi hareketi veya savunduğu fikirleri nedeniyle vekilliğinin düşürülmesi kabul edilemez bir davranıştır. Bu işin Demokrasilerde yeri yoktur. Evet, maalesef bizim vekillerimiz çok fazla hakka sahip, özellikle de dokunulmazlık konusunda... Sahip oldukları dokunulmazlık zırhı onları işlediği suçlardan kurtarıyor. İtirazımız buna olmalı. Olayı kişiselleştirmeden çok genel anlamıyla görüşmeliyiz. Dokunulmazlık hakkı sadece kürsü dokunulmazlığı ile sınırlanmalıdır. Vekiller de işlediği diğer suçlardan yargılanmalı, o konularda dokunulmazlık zırhı olmamalı… Eğer ülkemizi seviyorsak ve anayasanın eşitlik ilkesine inanıyorsak öncelikle her Türk vatandaşının işlediği suçlar nedeniyle yargılanmasını sağlamalıyız. Suçsuzluk kanaate göre değil mahkeme kararlarına göre olmalıdır. Şimdi gelelim ikinci nedene: Söz konusu HDP olunca çoğunluk kapatılması konusunda hem fikir oluyor. Dokunulmazlıklarının kaldırılması, hapse atılmaları ülkemiz için hayırlı mı, değil mi? Gibi soruları düşünmek yerine, duygusal davranıyoruz. Galiba her işte olduğu gibi bu işte de, ülke yararından çok kendi egolarımızı tatmin yoluna gidiyoruz. Biliyorsunuz? HDP 7 Haziran seçimlerine Türkiyeli olmak iddiasıyla katılmış ve büyük bir destekle 80 vekile ulaşmıştı. Daha sonraki Kasım seçimlerinde ise büyük bir oy kaybına uğramıştır. Türkiyeli olamayışı ve barış yerine savaşı savunması bu düşüşün nedenlerindendir. PKK’nın emrinden çıkamaması PKK’nın yönlendirmesine maruz kalması ve barışçıl çözümde etkili olamamaları Kürtler içinde de saygınlıklarının düşmesine neden olmuştur. Silah yerine siyasetle çözüm isteyen halka karşı, HDP’nin silahlı mücadeleyi desteklemesi, halkı silahlı mücadeleye daveti, itibarını ve saygınlığını daha da düşürmüştür. Son dönemde ki silahlı saldırılarda hiçbir varlık gösteremeyen ve barışa katkısı olmayan HDP düşüşe geçmiştir. PKK’nın şehir merkezlerine inmesi ve mücadeleyi merkezlerde yapması halka verilen zararı kat be kat arttırmış ve halktan veto yemelerine sebep olmuştur. Artık devleti suçlayarak oy toplayamamakta ve haksız konuma düşmektedir. Mazlumların savunmak yerine onların daha da ezilmesini evlerini terk etmesini sağlamıştır. Bu beceriksizliklerini örtmek için bahane arayanlara bu bahaneyi vermeyelim. İşte tam bu süreçlerin yaşandığı ve HDP’nin eridiği bir noktada, HDP’li vekilleri tutuklamak ve onların partisini kapatmak onları mağdur etmek anlamına gelir. Unutmayın; halkımız, ezildiğini ve mağdur olduğunu düşündüğü herkese sahip çıkar. Hatırlarsanız Antalya eski belediye başkanı mağdur olarak girdiği seçimi kazanmış fakat sonraki ilk seçimi kaybetmiştir. HDP’nin mağduriyeti de güneydoğuda oyunun tekrar artmasına neden olacaktır. Çatışmalar sonrası halkın nabzını tutan anketlerde, halk devleti haklı görmekte, HDP ve PKK’yı suçlamaktadır. PKK, destek veren halkı kaybettiği için onları silah zoruyla tutmaktadır. Yıllardır barışa hasret kalan ve kendilerine barışı getirmesi için destekledikleri insanların, savaşı evlerinin içine sokmaları, halkı hayal kırıklığına uğratmıştır. İşte tamda desteğin düştüğü şu dönemde HDP’yi kapatmak veya vekillerin vekilliğini düşürmek onlara can simidi olmaktır. Ayrıca Demokrasilerde seçilenlerin cezasını seçmen verir. Siyasi hareket veya düşünce nedeniyle cezaları hukuk değil seçmen vermelidir. Geçmişimizde birçok kez, bu siyasi kanada verilen parti kapatma ve siyaseti yasaklama kararlarının ülkeye fayda değil zarar verdiğini gördük. Yaşanılan tecrübelerin tekrar yaşanmasının bir anlamı yok. Güçlü olmak haklı olmak anlamına gelmez. Bu ülkede iktidar partisini bile kapatmak için dava açıldığını hatırlatmak isterim… Merhaba 2000’li yıllar demenin zamanı gelmedi mi? Yoksa hala seksenli ve doksanlı yıllara takılıp kalacak mıyız?