Bizim genlerimizde zafere, bağımsızlığa olan inanç milli olan her alanda kendini gösteriyor. Öğrencilerimle Ulu Cami Meydanı’nda ”Argosuz Türkçe, Argosuz okul” projesi ile ilgili anket çalışması yaptık. Şehrimizin basın-yayın organlarından Türkçeyi en etkili kullananlarını belirleyeceğimiz bir çalışma. Öğrencilerden biri yaşlı amcaya: sizce Türkçe giderse Türkiye gider mi? diye sordu. Göğsünde istiklal madalyası olan amca biraz etrafı seyretti sonra gözleri kalede asılı bayrağa takıldı dedi ki: Türkçe’nin gitmesi şu kaleden bayrağın inmesi ile aynı şey kızım” dedi. İşte hassasiyet ve ruh. Amca’nın dillerinden dökülen sevda böyle iken, bir spor müsabakası sonrası Fenerbahçe basket takımının yaşattıkları aynı şey olsa gerek.Karşılarındaki rakip de tarihi ihtirasları olan bir ülke olunca…İşte aynı ülkenin kirli elleri maşa olduklarını idrak edemeden yine bir mayıs günü bu milletin manevi, milli ruhunu hesaba katmadan İzmir ‘e asker çıkardılar. Asıl yazılması gereken Halide Edip Adıvar’ın iki yüzbini bulan kalabalığa haykırdıkları. İzmir’in işgali ile başlayan felâketli günlerde, 23 Mayıs 1915 de Türk’e reva görülen haksızlıkların bir tepkisi olarak, yurdun çeşitli şehir ve kasabalarında protesto mitingleri, camilerde toplantılar yapıldı. Bu arada İzmir, Maraş, Gaziantep ve Adana’da silâhlı çatışmalar başladı. Halide edip Adıvar’ın o kalplere dokunan yüz binlere hitap ettiği konuşmaya bugünlerde de çok ihtiyacımız var. “Kardeşlerim, evlâtlarım! Ruhu göklerde olan yedi yüz senelik şanlı tarihimiz bu minarelerden bugün, Osmanlı tarihinin faciasını seyrediyor. Bu muazzam, bu tarihî meydanda, zafer alayları tertip eden ecdadımızın ruhu bizi seyrediyor. Dünyaların öbür ucuna at süren nâ-mağlûp erlerin evlâtları önünde baş eğiyor ve yemin ediyorum: Ben, Müslüman tarihinin bedbaht bir kızıyım. Bugün de dünkü kadar kahraman ve talihsiz Türk milletinin anasıyım. Millet nâmına, ecdadımızın bizi seyreden ruhlarına yemin ediyorum. Bugün, kolları kesilmiş olan Türk’ün kalbi, eski cesaret ve şecaatini [yiğitlik] kaybetmemiştir. Yemin ediyorum ki, Osmanlı sancağına, tarihine hıyanet etmeyeceğim. Allah’a, hakka, milletlerin İlâhî hakkına dayanan Türk milleti, bütün Müslüman ve Türk dünyasına ilân ediyorum. Dâvamızı ilân ediyorum .
Türkler’e zalim diyenler öyle günah işliyorlar ki, tarihin karşısında onların günahlarını, bütün denizlerin bitmez tükenmez suları bile yıkayamayacaktır. Bugün karşımızda yükselen ses, Müslüman kardeşlerin sesidir. Esaret boyunduruğu can damarlarına geçmiş olan milletler, bizim felâketimiz karşısında gür sesleriyle bağırıyorlar. Ben, kardeş Müslüman dünyalarına, sizin nâmınıza hitap ediyorum. Dâvamız şudur: Zaten elinden tutanları kalmayan, ellerini, bacaklarını kaybeden gazilerimiz, şehitlerimiz nâmına dâvamızı ilân ediyorum. Bu dâvamız da, Türkler’in hak ve istiklâlidir. Türkler, Türkiye’nin ebedî haklarına asla dokundurmayacaklar; yarın, Hakk’ın mahkemei kübrası önünde zalimlerin hepsi mahkemeye çekilecek, onlara, bizim kanlarımızı döktürdünüz, diyecekler. İşte kardeşlerim, işte evlâtlarım, dâvanızdan kaçmayınız. O gün size hak verecekler. Bugün iki dostunuz vardır: Birisi, kalbi, mâbedleri bizimle beraber olan Müslüman dünyası; diğeri, zalimleri yakasından sürükleyecek büyük milletlerdir. Kardeşlerim, evlâtlarım! Osmanlı toprağında böyle muazzam, böyle tarihî bir gün, belki bir daha idrak etmeyeceğiz. Evlâtlarım, öyle bir gün olur da bir daha toplanamazsak, içimizde ölenler olursa, Türk’ün istiklâl bayrağı ile mezarı üzerine geliniz. Eski tarihimizin, bu muazzam minarelerin bahşettiği tarihimizin en asîl, en terbiyeli vekarımızı asla unutmayacağız! Yemin ediniz. [Vallahi sesleri] Yedi yüz senelik minareler, mavi semalarıyle bize baktığı bu günlerde, Osmanlı bayrağı, Osmanlı hakkı için can vermekten çekinmeyeceğinize yemin ediniz!