Çocukluktan, erişkinliğe geçiş dönemi ruhsal ve bedensel değişimin en yoğun yaşandığı zaman aralığı. Ergen kendini huzursuz, gergin hissedebilir. Yeterince anlaşılamadığını ifade edebilir.12 yaşında başlayıp yirmili yaşlarda biten ergenlik, kimlik ve kişilik arayışlarının en yoğun yaşandığı dönem. Bir bağımlı annesi evladının uzun dönemdir aşırı gergin, öfkeli ve stres yüklü olduğunu belirtiyor. Çocuğuna nasıl davranması gerektiğini soruyor. Ergenlerin öfke kontrolü ile stres yönetimi nasıl olmalıdır görüşlerine başvurduğumuz Psikolog İlkay Soykal öfke ve stres konusunda şu görüşlere yer veriyor: İnsanın tepki vermesi evrensel bir olaydır. Kimileyin anlık, gecikmeli, hızlı olur. Ama bir yanıt çıkar ortaya. Bu tepki, işlevsel olabileceği gibi, işlevsel olmayabilir de. Dahası bazen tepki vermemek bile tepki olarak anlaşılır. Çevreden ve insanın kendisinden gelen uyarıcılarda bir duyum olayı gerçekleşir. Vücudumuzdaki sinir hücreleri bunu raporlar ve beyne iletir. İşte orada algılarız. Anlamdırırız. Olayın ismini belirleriz. Olayla ilgili duygu ve düşünce devreye girer. Duyguların içinde ismine öfke dediğimiz olay anlık ve uzun süreli olarak gerçekleşebilen bir süreçtir. Öfke engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap olarak anlamlandırılır. Yalnızca insanlarda değil, diğer canlılarda da gözlenen bir duygudur. İnsan ne zaman öfkelenir. İstediğinizi alamadığında, haksızlığa uğradığında, yakınını kaybettiğinde, fırsatı kaçırdığında, kavga ettiğinde, engellendiğinde, anlaşılmadığında, saygısızlığa uğradığında. Öfke anında düşüncede neler olur? “Ben reddedildim, ben engellendim, ben yetersizim.” cümleleri kurulmaya başlanır. Fizyolojik olarak da kalp hızlı çarpar, ateş basar, sık sık ve zor soluk alınır, ağrılar oluşur. İletişim açısından bakınca, sözlü-sözsüz iletiler daha çok devreye girer. Ses tonu yükselebilir. Duygusal açıdan bakıldığında, kızgınlık, can sıkıntısı, bıkkınlık ortaya çıkar. Davranışlara bakıldığında ortaya bağırmalar, eşyaları kırmalar, kendine zarar vermeler görülür. Öfke Anadolu kültüründe, atasözlerine kadar yer etmiş bir duygudur. “Öfkeyle kalkan zararla oturur. Gergin ip, çabuk kopar. Keskin sirke küpüne zarar verir. Öfke baldan tatlıdır. Öfkede akıl olmaz.” Bunun yanında deyimlerde de yerini almış bir konu olarak hala günümüzdeki kullanımı sürmektedir. Örneğin “ Ateş kesilmek, ateş püskürmek, ayılıp bayılmak, ağzından çıkanı kulağı işitmemek, ayranı kabarmak, babası tutmak (veya babaları üstünde olmak), bam teline basmak, ağzından çıkanı kulağı işitmemek, barut kesilmek, başına çalmak, bir bardak suda fırtına koparmak, bir kaşık suda boğmak, bozuk çalmak, burnundan solumak.” deyimleri vardır. Peki, öfke nasıl yönetilir? Öfkeyi engellemeye çalışmayarak. “Hiç öfkelenmeyelim, bunu ortadan kaldıralım.” demek bir duyguyu yok saymak anlamına gelir. Yaşanması gereken bir duygudur öfke. İletişim süreçlerinde sürekli yaşanılan bir deneyimdir. İnsanın kendisine ve çevresine zarar vermeyecek biçimde yaşanması yararlı olur. Önce, şu temel soruyla bir saptama çalışmasına girilebilir. “Ben neye öfkeleniyorum ?” Dikkat, “Beni ne öfkelendiriyor ?” demiyorum. Çünkü insan yalnızca kendisi öfkelenir. O duyguyu kendisi yaratır ve yaşar. Bir başkası o duyguyu beyinde yaratamaz. Engellenme, göz dağı vb. durumlarında yaşanılan öfke olaya verdiğimiz yorumlarla ortaya çıkar. O durumda, minik bir öfke raporu çıkarılabilir. Amaç, neye öfkelenebileceğimizi bilip önleyici ve kontrol edici uygulamaları gündeme almaktır. Hani, “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.” söylemi vardır. İşte, öfke sinyali aldığımızda da hemen onu kontrol etmek ve kazasız yaşamak için kolları sıvamak işe yarar. Nasıl? Doğru nefes alıp vererek. Diyaframı çalıştırarak. Yalnızca beş dakika. Burundan yavaşça nefesi alıp, yavaşça ağızdan bırakarak. Bunu yaparak, beyne giden oksijen dengesi sağlanır, vücuttaki kan akışının hızı azalır. Böylece, sakin kalabilmiş bir beden çıkar ortaya. Sonrasında, düşüncede ne olduğunu, vermek istenen tepkilerin işe yarayıp yaramayacağı analiz edilir. Çıkan sonuca göre eyleme geçilir. Burada bir sorumluluk vardır. Şu konuyla ilerlemek işe yarayabilir. “Atacağım adımın sorumluluğunu alıyorum.” Peki, tüm bunlar yaşanmadı ve öfkelendi insan. Nasıl olacak süreç? Ortada bir basınç ve püskürme olduğundan önce soğutma çalışmasına girilebilir. O sırada, birinden yardım istemek, ortamı değiştirmek, suyla yüzün yıkanması, su içilmesi işe yarayabilir. Dikkat. Bunlar çözüm değildir. Çözüme yardımcı unsurlardır. Soğutma çalışmasından sonra hasar saptama çalışmasına geçmek yararlı olur. “5N1K” soruları devreye girebilir. “Ne oldu, nasıl oldu, kime oldu, kiminle oldu, nasıl oldu, niçin oldu ?” konularıyla ilerlenir. Tüm bu aşamalarda, beynin çalışma sistemine doğru bir biçimde nefes alarak girişimde bulunulur. Öfke anında yaptıklarımızın da sorumluluğunu almak, insanı kendi öfkesiyle yüzleşmesine yardımcı olur. Sonuç olarak, hiç öfkelenmemek değil, kontrollü öfkelenmek; öfkenin bedelini üstlenebilmek gerekir. Ruhsal Gerilim ve Yönetimi Stresin kelime anlamına baktığımızda ruhsal gerilim olarak karşımıza çıkar. İnsanın yaşamı boyunca sürekli yaşadığı bir duygudur. Yalnızca duygu değil, biyolojik bir olaydır. Daha anne karnında başlayan gerilme, doğum aşamasına kadar sürer. Annedeki gerilim, bebeğe taşınır, bebekteki gerilim anneye bulaşır. Anneden babaya, babadan arkadaşa, arkadaştan komşuya, komşudan esnafa, esnaftan halka, halktan her yere dağılabilen bir zerre gibidir. Düşünce yoluyla, duygu yoluyla taşınabilen olay vardır. Bu gerilim işlevsel sonuçlara yol atığı gibi, işlevsiz, işe yaramaz sonuçlara da yol açabilir. Dikkat ! Sonuçtan söz ediyorum. Gerilimin (stresin) kendisini tarafsız bir biçimde ele alıyorum. Ona yüklenilen anlamla sonuç yararlı veya yararsız olabiliyor. Söz gelimi, sınav öncesinde birazcık gerilmek, sınava nerede, nasıl, ne zaman gireceğini titizlikle kontrol ederken gerilmek yararlı olabilir ve dikkatin sınava yönlendirilmesinde işe yarar. Trafikte kalınca, gerilmeyle birlikte "Yahu Allah kahretsin, hep de ben kalıyorum şu yolda." deyip gerilerek kornaya dakikalarca basmak kavgaya bile yol açabilir. Peki ne olacak, ne yapılabilir? Stresin, doğal, yaşanabilir bir süreç olduğunu, stresin bir yaşamın olmayacağını kabul ederek, bazen stresin işe yaradığını bilerek hareket ederek sağlığa yatırım yapılabilir. "Bende stres çok var, ne yapmam gerekiyor ?" Stresten çekinmemek gerekiyor, onu denetlemek gerekiyor. Burada minik dedektiflik çalışması işe yarar. Nerede, ne şekilde, kime, neye ilişkin stres yaşandı soruları veri toplamak bakımından yararlı olur. Ardından, yaşanılan sürecin kazançları ve kayıpları ortaya dökülür. Sonra seçim çalışması devreye girer. Amaç stres yaşandığında onu sürdürmek işe yarıyor mu yaramıyor mu onu saptamaktır. Seçim sonucuna göre, kimi stresli durumlar kısa tutulur kimisi uzun. Böylece, stresin sorumluluğu alınmış olur. Yaşadığım duygudan, düşünceden ben sorumluyum ve karşılıklarını kabullenmeye hazırım düşüncesini eyleme dökerek alışkanlık haline getirmektir. Stresi yönetmek için onu nitel ve nicel açıdan küçültmek yararlı olur. Düzenli beden egzersizleri, spor, ayrıntılı ve çözüm odaklı danışmanlık mekanizmalarıyla stres yönetilebilir. Ancak stres yönetimi, sabah başlanılıp akşam sonlanacak bir olay değildir. Bir davranış kalıbıdır. Sürekli yönetmeye çalışıp denenmelidir.