Madde bağımlılığı sadece ülkemizin değil, tüm dünyanın ortak sorunu. Yıkıcı etkileri olan bu problem karşısında tüm bireylere görevler düşüyor. Konuya ilişkin bağımlı yakını Cengiz Akkaya bize bağımlılık konusunda ailelere ve yetkili makamlara yol göstermesi açısından mektup göndermiş.

Mektubu olduğu gibi yayınlıyorum: ‘ Yürürlükte olan mevcut uygulamalar, mevzuatlar ve toplum olarak bağımlılık meselesi karşısındaki bilincimiz ve bakış açımızla bu sorunun sonuçlarını hafifletme ya da baş etme şansımızın mümkün olabileceğini düşünebilmemiz mümkün mü acaba?

Daha bağımlılık tanımından başladığımız anda çuvallarız diye düşünüyorum. Meselenin bir Halk Sağlığı sorunu olduğunu kabul etmeyip, sadece kriminal, ahlaki ve iradi sonuçlarından meseleyi okumaya çalışmaktan kendimizi kurtaramadığımız sürece bu sorunun önleyici eğitim, arz azaltımı, talep azaltımı ve zarar azaltımı taraflarına geçebilmemiz ve doğru politikalar inşa edebilmemiz hayalden, temenniden öteye geçemez bence.

Bağımlılık sorununa dair gerçekçi ve samimi bir yaklaşımın en temel kıstası; her türlü siyasi, ticari, dini kaygı ve beklentilerden uzak bir yaklaşım sergilemektir.

Her türlü popülizmden uzak, sorunun kendine has dinamikleriyle örtüşen, iyileşme tarafını piyasalaştırmaktan çıkaran politikaları inşa eden, bu sarmaldan çıkmak isteyen herkesin maddi-manevi hiç bir istismara uğramadan doğru bilgi ve ilişki zincirine ulaşmasını sağlayan bir sistemin kurulması dışındaki her eylem ve söylem birbirimizi kandırmaktan başka bir şey değildir.

Bazı meseleler vardır hamasetle, laf kalabalığıyla, patırtı ve gürültüyle değil; emekle, bilgiyle, samimiyetle ele alınabilirse doğru sonuçlar üretilebilir.

Bağımlılık meselesi de bunlardan en önemlisidir bence. Kuşak yitimiyle karşı karşıya olduğumuz risk sınırlarına geldiğimizi düşünüyor ve konuşuyorsak eğer, bu soruna ilişkin sokağın gerçekleriyle örtüşen bir şeyler yapmak ve talep etmek zorundayız.

Ben bu sarmaldan çıkmak istiyorum, bana yardım edin diye çığlık atanlar karşısında çaresizlik ve yetersizlik yaşanmasına rağmen, bu durumun nasıl aşılabileceğine yönelik bir arpa boyu yol alamamış mevcut halimiz ile bu soruna ilişkin sonrasının nesini doğru inşa edebiliriz acaba ?

Madde kullanımından dolayı yakalanan bir kişiyi Rehabilitasyon sürecine değil de, cezaevine atmaya devam ederek mi ? Birbirimizi suçlamaya devam ederek mi ? İran’daki idam cezasını ve sonuçlarının ne olup/olmadığını görmezden gelerek sadece ceza artırımı merkezli bakış açısıyla mı ? İnsanları sadece kendi suçuymuş gibi bir psikolojik blokaja hapsedip, bütün faturayı başkalarının üzerine yıkarak mı ? Kendi kaderine terk edilen bu insanların çıkmaz sokaklarda çıkış yolu aramalarına göz yumarak mı ? Şu anki Denetimli Serbestlik ve Dernekler Mevzuatıyla mı ? Detox, Rehabilitasyon ve Sosyal Adaptasyon Hizmetlerinin, Amatem-Çematem’lerin mevcut durumuyla mı ? Kalkınma Ajansları üzerinden kalıcı olmayan bir takım projelere kaynak aktarmaya devam ederek mi çözülebileceğine inanacağız ?

Aynı şeyleri tekrarlayıp farklı sonuçlar beklemeyi bir kenara bırakarak, sahici ve samimi bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzu kabul ederek başlayabiliriz aslında.

Doğru olacağına inandığım bir takım adımların atılmasına ilişkin bir örnek verecek olursam, bazı ülkelerde alkollü araç kullanırken yakalanan bir sürücünün aracına ve ehliyetine el konulmasının yanı sıra ikametgah adresine yakın bir AA (Adsız Alkolikler) toplantısına katılması ve 90 gün 90 toplantı şartı isteniyor, bu toplantılara katıldığına dair Grup’tan yazı getirmesi gerekiyor. Bu süreçleri tamamladıktan sonra ehliyetini geri alması mümkün olabiliyor.

Bizdeki mevcut duruma bakacak olursak, 180 ülkede 85 yıldır, ülkemizde de 25 yıldır var olan NA (Adsız Narkotik), NAR-ANON (Madde Bağımlısı Yakınları), AA (Adsız Alkolikler), AL-ANON (Alkol Bağımlısı Yakınları) Kendi Kendine Yardım Gruplarının tamamına yakını, kiralarını ve her türlü giderlerini kendilerinin karşıladıkları yerlerde toplantılarını yapıyorlar.

Devlete ekonomik anlamda hiçbir külfeti ve de hiçbir beklentisi olmayan, birçok bağımlı ve bağımlı yakınına umut kapısı olan, bu sarmaldan çıkış mümkün diyen bu grupları yok saymak, bu yerleri görmezden, duymazdan, bilmezden gelmek bence kendi elimizle kendi geleceğimizi yok etmektir.

Dünyanın birçok ülkesinde kabul gören bu grupların, bu soruna ilişkin kurulması gereken sistem inşasında tamamlayıcı ve en önemli halka olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Hepimizin ilk önce bağımlılık tanımını tartışmaya başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Bu tartışmayı tamamlamadan ve anlamadan başka aşamaları üzerinde yapacağımız her tartışmanın anlamsız ve gereksiz olduğu kanaatindeyim. Benim doğru olduğuna inandığım tanımlama şudur ;

‘'Bağımlılık; fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal ömür boyu süren ama durdurulabilen, tekrarlama riski varolan kronik bir aile hastalığıdır.’’

Bu tanımlamadan ben şunu anlıyorum. Hastahane, detox, ilaç ve profesyonel destek aşamaları bağımlı bireyin fiziksel ve zihinsel tedavi aşaması diye tanımlayabileceğim süreçtir.

Duygusal ve ruhsal iyileşme süreci bağımlı bireyin kendi isteği ve çabasıyla mümkün olabilecek bir süreçtir. Yani isteklilik, emek, bilgi, sabır ve sevgiyle inşa edilebilecek bir yolculuktan bahsedildiğini anlıyorum ben.

Yani uzun erimli böyle bir mücadele sürecinin ilk aşamasında maddi-manevi istismara uğramadan gerekli doğru desteğin verilmesi gerektiğini anlıyorum.

Sonrası bizim kendi sorumluluklarımızı ve yapmamız gerekenleri yapacağımız bir süreç.

Ömür boyu kendi iyileşme sorumluluğunu alma ve gereklerini yerine getirme gerçekliği olan bir meseleyi hala kriminal, ahlaki ve iradi bir mesele olarak görmeye ve birbirimize masallar anlatmaya devam edelim mi ?

Şu an var olan mevcut düzenlemeler ve yaklaşımlar ile toplum olarak bu soruna ve sorunun çözümüne yönelik gerçekçi ve kalıcı çözümler üretebilmemiz mümkün değil bence.

Bütünlüklü bir bakış açısının sağlanabilmesinin en önemli ayaklarından birinin de çok başlı ve parçalı organizasyon yapısından çıkılması olduğunu düşünüyorum.’