Bu söze canı gönülden katılmamak elde mi?
Dün, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın hemşerimizi ziyaret ettim.
Ziyarete Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Gazikültür A.Ş. Genel Müdürü Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi bir diğer hemşerimiz Prof. Dr. Halil İbrahim Yakar’da katıldı.
Uzun yıllardır Gaziantep’te görev yapan bu iki hemşerimizin anlattıklarını, Gaziantep’in nasıl Gaziantep olduğunu, dışardan Kahramanmaraş’ın nasıl göründüğünü, Gaziantep’in her zaman neden örnek gösterildiğini, Kahramanmaraş’taki eksik parçanın ne olduğunu enine boyuna tartıştık.
Çünkü biz her şeyi kendi içimizde yaşadığımız için kendimizi görmeden eleştiri ve algı anlamında bir kaşık suda fırtınalar kopardığımız için sonuca ulaşamıyoruz.
Eleştiriyi hakaret formatında yaptığımız ve yöneticilerimizde en küçük eleştirimizde bizi ya hain, ya muhalefetin uşağı, ya da fetöcü gördüğü için derdimizi net anlatamıyoruz.
Dışardan uzman gözüyle her yerimiz yani kelimiz net görünüyor.
Dönelim ziyaretimize;
20 dakikalık ziyaret için gidip 1,5 saati aşkın sohbet o kadar verimli geçtiki, inanın anlatılanlar ve rektör hocamın oluşturduğu projeler karşısında yutkunmakla yetindim.
Mehmet Kanbur’un dediği gibi projeleri dinlerken onu yaşaman lazım.
Arif hocam oluşturulan projeleri anlatırken hayal dünyamda onları check up yaptım.
Sadece şunu örnek vereyim; Kahramanmaraş’ın yemek kültürü daha zenginken Gastro Antep’in tüm dünyaya duyurulması, orman varlıklarımız üst seviyedeyken hocamın projesi (gizli), bizdeki nakil uzmanı doktora soruşturma açılırken, Türkiye’de sadece organ nakline yönelik bir hastanenin açılması, yanık merkezi ve onkoloji hastanesinin de faaliyete geçmesi için geri sayımın devam ettiği 22 hastanenin bulunduğu Gaziantep’e gastroloji, kültür ve turizm amaçlı ziyaretin yanı sıra sağlık turizmi açısından da sayısız ziyaretçi geleceğe benziyor.
Bir tıpçı olmamasına rağmen sağlık projelerini yakından takip eden gerçekleşmesi için kapıları aşındıran Arif Hocamı bir kez daha tebrik ediyorum.
Projeleri dinlerken başarılı yöneticilerin il sınırları dışında kalmasının da kıskançlığını yaşadım.
Kıskançlık derken, Gaziantep’te çok renkli bir kültürün olduğunu bu grupların ortak paydasının da Gaziantep’in gelişimi ve başarısı olduğunu söyleyen hocam başarının sırlarından birini sosyal sermaye olarak gösterdi.
Düşünsenize ilinize özellikle Doğu ve Güneydoğudan yüzbinlerce insan göç ediyor, bunların hepsinin de ortak paydası yaşadıkları ilin gelişimi ve başarısı.
Bir İl Ağabeyinin şehre nasıl katkı verdiğini ve Sanko ailesi örneğini verdiğimde Arif hocam; “Tabiki Sanko büyük bir aile ve her başarılı projeye, kente destek oluyor. Sanko gibi bu şehre katma değer katan birçok aile var” diyor.
Osmanlı döneminde 3 sadrazamın çıktığı Gaziantep’in Cumhuriyet döneminden sonraki siyasette de her dönem bakanı olduğunu belirtiyor.
Gaziantep’in başarısı bahse konu olduğunda, hiçbir çağrı veya davet olmadan tüm üst düzey bileşenlerin bir araya gelerek başarıya giden yolun rotasını çıkardığını söylüyor. Bu memleket severlerin ise hiç birinin bireysel çıkarlarının ilin çıkarlarının önüne geçmediğini belirtiyor.
Her zaman büyük düşünüyorlar, biz ise doğup büyüdüğümüz toprakları daha korumak ve başarıya ulaştırmaktan aciziz ve kendi kendimizi yiyip bitiriyoruz.
Neden mi; Halil İbrahim Yakar Hocamın söylediği gibi amaç büyük düşünmek, fotoğrafa genel bakmak. Fakat biz bunu asla beceremiyoruz.
Fatma Şahin “bizim rakibimiz; Şanlıurfa-Kahramanmaraş” değil derken Hocamı ziyaret ettikten sonra sadece üniversitenin hazırladığı projeleri görünce, az bile söylemiş. Bizim onlara ulaşmamız için fersah fersah yol kat etmemiz lazım.
Ya da Arif Özaydın hocamın söylediği gibi; “bırakalım bu iki ilin rekabetini, el ele daha ileriye gidebiliriz” söylemini ilke edinmek lazım.
Tüm bunlara şahit olduktan sonra
Üst düzey siyasi figürümüzü en son ziyaretimizde ‘Gaziantep bizi kıskanıyor’ sözüne de gülüp geçiyorum.
Bizim ortak paydamızın Kahramanmaraş olduğunu söylemlerle değil icraatlarla ortaya koymak lazım.
Hizmet yaparken bireysel çıkarlar için değil şehri kucaklayarak yapmak lazım.
Sivil Toplam Kuruluşlarında da böyledir, hesabın hizmet olması lazım.
İlin çıkarları için bir masa etrafında toplanmak lazım.
İş dünyamızın, sivil toplum kuruluşlarımızın, siyasetçilerimizin yanı sıra sadece amacı ihtiyaç sahiplerine yardım etmek olan vakıfların, derneklerin, amca yeğenin, ağabey kardeş’in bile bir birini kıskandığı bir Kahramanmaraş’ta bu işin çok zor olacağını biliyorum ama imkansız olduğunu düşünmüyorum.
Bu kentte siyaset 4-5 parçaya bölünmüş yapıda, Büyükşehir Belediye Başkanımızın ünü çevre vilayetlere kadar gitmiş bir kentte birimizin başarısızlığından birimizin nemalanması ne kadar alçaksa, o başarısızlığa çanak tutmak da o kadar alçaklıktır.
Gelelim makalemin başlığına;
Bizdeki siyaset, hizmet, gazetecilik, STK’cılık ne sayarsanız sayın koltuk korumak için yapılıyor.
Hiç kimse kendi arkasını görmüyor.
Kibir ve Kin’den söz ediyoruz, bu sözü ederken yalnız kaldığımızda kendimizi hiç Cehck UP yapmıyor muyuz?
Koltuğunu kullanarak zalimlik yapana ver yansın ediyoruz, perde arkasında yaptıklarımızdan da geri kalmıyoruz.
Tüm sektörlerin kendilerine çeki düzen vermesi lazım.
Siyasetçiler herkesi kucaklayıp bu kentin başarısı için ter dökmedikçe
Daha doğrusu bu kent için her düşünceyi bir kenara bırakıp iyi bir lobi oluşturmadıkça;
Sadece etrafımızın başarı hikâyelerini dinler dinler dururuz.
Son olarak harikalar yaratan komşumuz Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın hocam ve Öğretim Üyesi Gazikültür A.Ş. Genel Müdürü Prof. Dr. Halil İbrahim Yakar hocamı tebrik ediyorum.
İki hocamın da mutlaka Kahramanmaraş’a gelip bu kültürü yaygınlaştırmasını diliyorum.
Prof. Dr. Halil İbrahim Yakar hocamızın sözüyle bitiyorum; BÜYÜK DÜŞÜNMEK LAZIM