Geçen gün Büyük Britanya’da yapılan AB’de kalalım mı, ayrılalım mı referandumu ayrılalım olarak kabul edildi. Bu oylama ülkemizde de hep popüler olan AB’ye girelim mi, girmeyelim mi tartışmalarını da yeniden alevlendirdi. Ayrılmak isteyenler; ‘Bak İngiltere bile ayrılıyor, AB zaten dağılmak üzere’ gibi bahaneleri kullanırken, çok az olan üye olma taraftarları ise geleceğin AB ve AB kriterlerinde olduğunu savunuyor. Britanya’da üye kalalım diyenler; İskoçya ve Kuzey İrlanda, Ayrılalım diyenler; Galler ve İngiltere ülkeleri oldu. Bunlardan başka yabancı nüfusun yoğun olduğu ve çok kültürlü olan başkent Londra da kalmak isteyenlerden oldu. Soru: ‘Neden İngiltere ve Galler ayrılmak isterken, İskoçya ve K.İrlanda kalmak istiyor?’ Nedeni açık; ilerlemiş ve birinci sınıf olan yerler İngiltere ve Galler zaten gelişimini tamamlamış, sistemi oturtmuş ve AB olsa da olmasa da yeterli refaha sahip ülkeler. AB’nin kendilerine pek bir şey katacağını düşünmüyorlar. Hatta göçmen sorununda AB’ye bağlı oldukları için zararda olacaklar. İskoçya ve Kuzey İrlanda ise onlara nazaran daha geri ve gelişime muhtaç, AB ve AB normlarına ihtiyacı olan ülkeler. İşte AB’ye ihtiyacı olan ülkeler üye olarak kalmayı seçiyor. İhtiyacı olmayanlar ayrılmayı. Norveç örneğinde olduğu gibi. İkinci olarak Britanya zaten EURO bölgesinde değildi. Kendi para birimi olan Sterlinde kalmayı seçmişti. Schengen bölgesine de girmedi.  Onun en büyük partneri ABD, ayrıca ABD ile ortak hareket etmek de işlerine daha çok geliyor. Diğer Avrupa ülkelerine benzemiyor. Biz de durum ne: Ak Parti iktidara gelmeden önce AB’yi hedef ve referans alarak oy istemiştir. Halk da o günlerde AB ve kriterlerini istediği için büyük oranda destek vererek onu iktidara taşımıştı. O dönemde AB’ye katılalım diyenlerin oranı %70’lerde idi. Peki, şimdi ne oldu ve ne değişti de rüzgâr tersine esmeye başladı. ‘Ülkemiz AB’ye üye olsun mu, olmasın mı?’ Tartışmalarını ülkenin durumunu düşünerek yapmak zorundayız. İlk önce; biz İngiltere ve Galler gibi gelişmiş ve gelişimini tamamlamış bir ülke miyiz? Yoksa gelişmekte olan AB ve AB normlarına ihtiyacı olan bir ülke mi? İlk önce buna karar vermemiz gerekiyor. Seçimimizi ondan sora yapmalıyız. Bence biz gelişmekte olan bir ülke olduğumuz için AB ve AB normlarına ihtiyacı olan bir ülkeyiz. AB ye muhtaç olmasak da onun normlarına ihtiyacımız var. Zaten biz o normları yakalasak bizim üyelik işi bu kadar uzamayacak. Gelişim ve ilerlemeyi tamamlasak, yargıda ve siyasette taşları yerine oturtsak, demokrasi normlarını yerleştirsek onlar bizi hemen alacak. Ama biz bizdeki bu eksikleri görmeden AB’yi suçladığımız için rest çekebiliyoruz. Suçun büyüğünün bizde olduğunu unutuyoruz. Demokrasi normlarının en iyi yerleştiği ülkelerle bir olmak, onlardan faydalanmak bizim Demokrasi normlarımızı da yükseltecektir. AB’yi cazibe merkezi olmaktan çıkaran faktör bence genişleme politikası olmuştur. AB ilk zamanlardaki gibi 12 üye ile kalsa idi şimdikinden çok daha ilerde olurdu. Çünkü o dönemler de gelişmenin, demokrasinin ve hayallerin merkezi idi. Genişlediği oranda da cazibe merkezi olmaktan uzaklaştı. Standartlarını ve kalitesini düşürdü. Eskiler ‘Nerede çokluk, orada bereket der’ aynen öyle oldu. Britanya’nın AB’den ayrılması yani bu ilk ve büyük ayrılış, Umarım Birliğin dağılışının ilk ve büyük adımı olmaz. Bu ayrılığın ‘sonun başlangıcı’ olup olmayacağını bilemeyiz, bunu da bize tarih gösterecek. Her ne olursa olsun Avrupa Birliği hiçbir kıta ve ülkenin gerçekleştiremeyeceği bir birliktir. Bu nedenle tüm dünyada tek örnektir. Herkesin bir birlik hayali var ama tek gerçekleşen Avrupa Birliği’dir. Son olarak bizim siyasetçilere düşen şey: ‘Başarısız oldum!’ diyerek Başbakanlıktan istif eden David Cameron’ı örnek almak. Tebrikler Cameron! Ülkemizde asla göremeyeceğimiz bu davranışın için seni alkışlıyoruz.