Büyük Taarruz, Başkomutan Mustafa Kemal’in önderliğinde Kütahya’nın Dumlupınar ilçesinde Yunanlılara karşı büyük bir meydan savaşıyla kahramanca mücadele ederek başlamışlardır. Varlığın yahut yokluğun savaşı olan bu çetin savaş, Türk Ordusunun iman gücüyle aşka gelerek tabiri caizse Anadolu’nun yeniden kurtuluşu ve fethidir.
Bu savaşa Anadolu insanının azim ve kararlılığı, mukavemeti ve özgürlüğüne – bağımsızlığına düşkün olduğunun açık ve net bir göstergesidir. Öyle bir somut belgedir ki tarihe baktığımızda perişan halde olan Anadolu insanının çok kısa bir sürede nasıl düzenli bir ordu kurduğunu, nasıl silahlanarak aynı duygu ve düşüncede olduğunu dünyaya bir yumruk misali vurarak göstermiştir. Yunanlıların ardında olan diğer büyük devletler, ağzı açık bir şekilde ve şaşkınlıkla yere nasıl yıkılıverdiklerini göstermiştir bu demir yumruk.
Biliyoruz ve biliyorlar ki bu dünya, “TÜRKLER” karşısında asla ne şekilde ve surette olurlarsa olsun hiçbir zaman duramayacaklardır. Bunu şanlı ecdadımızın sözlerinden anlıyoruz ve tarihimiz bunu kainata haykırıyor: “Dünyada Türk olmak zordur; çünkü dünyaya (sair ülkelere) karşı savaşırsın. Türk olmamak daha zordur; çünkü Türklere karşı savaşırsın.”
Bu savaşta Mustafa Kemal’in büyük emekleri ve başarısı olmuştur:
Türk ordusu Sakarya’da zafer kazanmasına rağmen henüz Yunan ordusunu savaşa zorlayarak yok edecek durumda değildi. Başkomutan Mustafa Kemal’e göre ordunun taarruz gücüne ulaşabilmesi için uzun bir hazırlık dönemine ihtiyaç vardı. Sakarya Zafer’ini izleyen günlerde büyük taarruz için hazırlıklara başlandı. Yurdun her tarafında uygulanan Tekâlifi milliye Emirleri ile ordunun ihtiyaçlarının giderilmesi çalışmalarına devam edildi. Öncelikle ordunun asker sayısı artırıldı. Büyük bir gizlilik içinde yapılan hazırlık aşamasında İstanbul’daki silah depolarından Anadolu’ya silah ve cephane kaçırıldı. Fransız ve İtalyanların çekilirken bıraktığı silah ve mühimmatlar ile Rusya’dan alınan silahlarla ordu güçlendirildi. Taarruz hazırlıklarının uzun sürmesi TBMM’de Mustafa Kemal’e karşı muhalefet edenlerin sayısının artmasına neden oldu. Bunun sonucunda 5 Ağustos 1921’den itibaren üç aylık sürelerle uzatılan Başkomutanlık yetkisi dördüncü kez uzatılmak istenince mecliste yeterli oyu alamadı. Bu durum, Mustafa Kemal tarafından Nutuk’ta şu duygularla anlatılmıştır:
“Bu dakikada ordu komutansızdır. Eğer ben, orduya komuta etmeyi sürdürüyorsam yasaya aykırı olarak komuta ediyorum. Mecliste beliren oylara göre hemen komutadan el çekmek isterdim. Başkomutanlığımın sona erdiğini hükûmete bildirirdim. Ama önlenemeyecek bir kötülüğe yol açmamak zorunluluğu karşısında kaldım. Düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı. Bunun için bırakamadım, bırakamam ve bırakmayacağım.”
6 Mayıs 1922’de Mustafa Kemal’in mecliste yaptığı konuşma üzerine yapılan oylama sonucunda Mustafa Kemal’e verilen Başkomutanlık görevinin süresiz olarak uzatılması kabul edildi.
Başlatılacak taarruzdan önce bir kez daha sorunun barışçı yollardan çözülmesi için Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey Avrupa’ya gönderildi. Ancak sonuç alınamadı.
26 Ağustos sabahı Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar taarruz harekâtını sevk ve idare etmek için Kocatepe’de bulunuyorlardı.
Savaş 05:30’da Türk topçusunun ateşi ile başladı.
27 Ağustostan itibaren Türk kuvvetleri üstünlüğü ele geçirerek Yunan ordusuna büyük kayıplar verdirdi.
30 Ağustos sabahı Dumlupınar’da sıkıştırılan Yunan ordusu ile büyük bir meydan savaşı yapıldı.
Mustafa Kemal’in bizzat kendisinin yönettiği bu savaşa “Başkomutanlık Meydan Savaşı” denmiştir. Aynı zamanda geçtiği yer dolayısıyla “Dumlupınar Meydan Savaşı” olarak da adlandırılır. Bu savaş sonunda bozguna uğrayan Yunan kuvvetleri İzmir, Yalova ve Bandırma yönüne doğru kaçmaya başladı. Yunan ordusu Başkomutanı General Trikopis ve birçok subay esir alındı. Kaçan Yunan ordusunun yeni bir savunma hattı oluşturmasını engellemek amacıyla Mustafa Kemal: “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi. Bu emirle başlayan takip 9 Eylülde Türk ordusunun İzmir’e girmesiyle sonuçlandı.
18 Eylülde işgalciler Batı Anadolu’dan tamamen çıkarıldılar. Bu büyük zaferin kazanılmasında 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa, 2. Ordu Komutanı Yakup Şevki (Subaşı) ve Kolordu komutanları Kazım (İnanç) Paşa ile Fahrettin Paşa’nın üstün hizmetleri oldu. Böylelikle Kurtuluş Savaşı’nın askerî safhası tamamlanmış oldu. Bundan sonra diplomatik mücadele dönemi başladı.
Sakarya Meydan Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri, İngiltere öncülüğünde Sevr Antlaşması’nda birtakım değişiklikler yaparak TBMM’yi barışa ikna etmek için bazı girişimlerde bulunmayı gerekli görmüşler, 1922 Mart’ında yeni bir Londra Konferansı toplamışlardı.
TBMM Hükumeti ise Yunanları yurttan atmak için kesin bir saldırının hazırlıkları içerisindeydi. Diğer taraftan da vatan topraklarının barış yolu ile kurtarılmasının yollarını denemek için Avrupa’ya temsilciler gönderildi ve barış girişimlerinde bulunuldu. Ancak barış girişimlerinden olumlu bir sonuç alınamadı. Paris ve Londra’da bazı görüşmelerde bulunan Fethi Okyar, görüşmelerle ilgili TBMM Hükumeti’ne sunduğu raporda şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Ulusal amaçlarımızın elde edilmesi, ancak askerî hareketlerle kabil olabilecektir. Başka incelemeye, başka yoruma gerek yoktur.”
Afyon-Eskişehir çizgisine yerleşerek cephe oluşturan Yunanlar, savunmalarını oldukça güçlendirmişti. Türk Genelkurmayı da tablo 3.1’de görüldüğü gibi ordunun güçlendirilmesine çalışmıştı.
Türk – Yunan Ordu Karşılaştırması
Taarruz planını hazırlayan Türk Genelkurmayı, 1922’nin Haziran ayında saldırı kararı aldı. Daha önce üçer aylık dönemler hâlinde uzatılan Mustafa Kemal’in Başkomutanlık yetkisi TBMM tarafından 20 Temmuz 1922’de süresiz olarak uzatıldı. Saldırı kararını gözden geçirmek, gerekli düzenlemeleri ve hazırlıkları yapmak amacıyla bir dizi gizli toplantı yapıldı. Yunanları kuşkulandırmamak adına futbol maçı izleme ya da bazı törenlere katılma görüntüleri altında cephede gerekli incelemelerde bulunuldu.
Aşağıdaki alıntı bu döneme ait konuşmalardan alınmıştır:
“Çay’da toplanılmıştı. Fevzi Çakmak saldırı planını açıklamıştır. İsmet Paşa saldırıya karşıdır. Yakup Şevki Paşa, milletin varını yoğunu zar gibi atmanın tarihçe cinayet sayılacağını söyler. Mustafa Kemal:
– Milletin varı yoğu bundan mı ibarettir Paşam?
– Evet!
– O hâlde kesin sonucu bununla almak zorundayız.
Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşa bizim geri teşkilatının düşmanı yirmi kilometreden fazla kovalayamayacağını söyler. Mustafa Kemal:
– Bizim geri teşkilatımız düşmanı yirmi kilometreden fazla kovalayamaz mı?
– Hayır Paşam!
– Demek düşmanı yirmi kilometre içinde yok etmek zorundayız.”
25 Ağustos günü yabancı ülkelerle olan tüm haberleşmeler kesildi. 26 Ağustos 1922 sabahı 5.30’da, Afyon Kocatepe’den Türk topçusunun ateşi ile ani bir baskın şeklinde başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos 1922’de Yunan ordusunun Dumlupınar’da kuşatılıp imha edilmesiyle zafere ulaştı. Türk ordusu asker sayısı ve silah gücü bakımından kendisinden üstün olan Yunan ordusu karşısında büyük bir başarıya imza attı.
Bu kesin zaferden sonra Mustafa Kemal Paşa, saldırı emrini verişini şöyle anlatır:
“Ben, birkaç gün sonra yola çıktım. Gidişimi belirli birkaç kişiden başka bütün Ankara’dan gizledim. Benim Ankara’dan ayrılacağımı bilenler, burada imişim gibi davranacaklardı. Dahası, benim Çankaya’da çay şöleni verdiğimi de gazetelerle yayımlayacaklardı. Bunu elbette o zamanlar işitmişsinizdir. Trenle gitmedim. Bir gece otomobille Tuz Gölü üzerinden Konya’ya gittim. Konya’ya gidişimi orada hiç kimseye telle bildirmediğim gibi Konya’ya varır varmaz telgrafhaneyi gözaltına aldırarak Konya’da bulunduğumun da hiçbir yere bildirilmemesini sağladım. 20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra saat dörtte Batı Cephesi Karargâhı’nda, yani Akşehir’de bulunuyordum. Kısa bir görüşmeden sonra, 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana saldırmak için Cephe Komutanına buyruk verdim.”
Aşağıdaki alıntıda da değinildiği gibi 1 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa tarafından Denizli’nin Çal ilçesinde “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emri verildi. 2 Eylül’de Uşak geri alındı. Yunan ordusu Başkomutanı Trikopis esir alındı.
“Mustafa Kemal 24 Ağustos sabahı Ankara’dan hareket etti. Afyon’un güneyindeki Şuhut kasabasında geceyi geçirdi. 25-26 Ağustos gecesi Kocatepe’nin hemen güneyindeki dere içine Başkomutanlık Karargâhına geldi. Şafakla beraber saldırı emrini verdi.
Ankara’dan hareket edeceği günün akşamını Keçiören’de yakın adamları ile geçirmişti. Ayrıldığı zaman bir hayli yorgundu. Yanındakilere:
– Taarruz haberini alınca hesap ediniz. On beşinci günü İzmir’deyiz, demişti.
Arkasından hafifçe gülüştüler bile… İzmir’den dönüşünde karşılayıcılar arasında o gece beraber bulunduklarından bir ikisini görünce:
– Bir gün yanılmışım, dedi, ama kusur bende değil, düşmanda!
İzmir’e taarruzun on dördüncü günü girmişti.”
Türk Devriminin Zaferi
Türk ordusu, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girerek, İzmir’i Yunan işgalinden kurtardı. 11 Eylül’de Bursa’nın kurtarılması ve 18 Eylül’de Mudanya’dan Yunan kuvvetlerinin çekilmesiyle Batı Anadolu’nun tamamı düşman işgalinden kurtarıldı. Kurtuluş Savaşı boyunca yapılan bu tek saldırı ile kesin zafer kazanıldı. Böylelikle Türk devriminin askerî aşaması zaferle sona erdi. Artık diplomatik başarı için ortam hazırdı. 26 Ağustos’ta başlayıp 9 Eylül’de sonuçlanan Büyük Taarruz ile sömürgeci devletlerin Anadolu’ya yönelik beklentileri boşa çıkarıldı. 26 Ağustos 1922 tarihinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nın en önemli mücadelelerinden birisi verildi. Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlık Meydan Muharebesi diye adlandırdığı, 30 Ağustos 1922 tarihinde zafer ile sonuçlanan bu taarruz Türk tarihine altın harflerle yazılmıştır. Mustafa Kemal’in Kocatepe’den yönettiği Büyük Taarruz sonucunda Türk ordusu, Yunan ordusuna karşı büyük bir zafer elde etmiştir.