Bağdat’ta yaşayanmirasyedi bir adam vardı. Elindeki mirasın hepsini kısa sürede yiyip bitirdi.Elinde ne bir mal kaldı ne de bir mülk…

                Mirasyedi Allah’adua etti:

                “Mal mülk verdin,her türlü zenginlik verdin. Hepsi gitti. Ya lütfedip geçim ver ya da beni tezelden yanına kabul et!”

                Bu duayı ettiği gecebir rüya gördü. Rüyada ona dendi ki: “Allah dileğini kabul etti. Mısır’a git.Filan yerde büyük bir define var.”

                Adam hemen yolakoyuldu. Mısır’a gitti; lakin elinde avucunda bir şey kalmamıştı. Yiyecekalabilmek için paraya ihtiyacı vardı. Dilenmeye niyetlendi. Utandığı içinvazgeçti; fakat açlıktan canına tak edince dilenmekten başka çare göremedi.

                “Geceleri yavaşyavaş çıkarım. Karanlıkta fazla fark edilmem. Allah’ın adını anarak isteyinceherhalde birileri bana bir şey verir.” diye düşündü.

                Bu düşünce içindeorayı burayı gezmeye başladı. Ancak sürekli kararsızlık yaşıyordu. Utancındaniçi içini yiyordu.

                Gecenin bir vaktinekadar isteyeyim mi yoksa dudaklarım kurumuş halde uyuyayım mı diye ayağı birileri gidiyor bir geri geliyordu.

                Bir gece adamsokakta gezinirken bekçi onu yakaladı.

                O aralar halk,hırsızlardan çok zarar görmüştü. Onun için bekçiler özellikle gecelerihırsızları yakalamaya çalışıyorlardı. Padişah da geceleri sokakta yakalananherkesin cezalandırılmasını istemişti.

                Bekçi, adamıadamakıllı patakladı. Dayağı yiyince adamağız korkuyla:

                Dövme, doğruyusöyleyeceğim! diye bağırdı.

                Bekçi ona, nedengeceleyin sokağa çıktığını sordu.

                Adam yeminlerederek:

                Ben ne ev yıkıcıyımne de yankesici! Ne hırsızım ne de zalim! Ben Mısır’da garip bir Bağdatlıyım,dedi.

                Bekçiye rüyasınıanlattı.

                Bekçi, adamın doğrusöylediğine kani geldi.

                Anladım, sen nehırsızsın ne de bozguncu. İçinde kötülük de yok. İyi adamsın; yalnız aynızamanda akılsızsın. Bir rüya peşine takılıp hiç bu kadar yol gelinir mi? Benyıllardır sürekli rüya görüyorum. Bağdat’ta bir define var. Filan mahallede,filan yerde gömülüdür, diye…

                Böyle der demez adamkulak kabarttı; çünkü söylenen kendi mahallesinin adıydı.

                Bekçi anlatmayadevam etti:

                Filanın evindedir odefine. Git, ara, deniyor sürekli.

                Adam iyice şaşırdı.Kendi evi ve adı söyleniyordu çünkü.

                Bekçi söylemeyedevam ediyordu:

                Bağdat’ta böyle birdefine olduğunu haber veren rüyayı defalarca gördüm; ama bir hayale kapılıp dayollara düşülür mü hiç? Sen ise bir rüyaya kapılarak usanmadan tutmuş daburalara kadar gelmişsin. Akılsız adamın rüyası da aklınca olur.

                Adam kendi kendinededi ki:

                “Define benimevimdeymiş de peki, ben neden yoksulluktan feryat edip durdum? Defineninüstünde yoksulluktan ölecekmişim neredeyse. Gözüm ne kadar da kapalıymış!”

                Bu müjdeylekendinden geçti ve dudaklarından şu sözler döküldü:

                Meğer çektiğim buıstırap rızkıma rehbermiş! Mutluluğumun kaynağı kendi evimmiş!

                Mirasyedi adamertesi günü Mısır’dan ayrılıp hemen Bağdat’a doğru yola çıktı. Yol boyu Allah’aşükretti. Evine geldi ve defineyi buldu.

                Allah’ın ona bağışladığıbu defineyle işlerini yoluna koydu.    

                               “Alemdeböyle nice ters emeller vardır. Zehir sanılır, oysa baldır.”

(MESNEVİDEN ÖYKÜLER)