Ezberi alışkanlığa dönüştürdüğümüz zaman kolaycılığın tembelliğinde daha baştan eskitiriz kendimizi. Heba ederiz, işe yaramadan bitirdiğimiz şu kısa ömrümüzü. Sahi şu insanoğlu kendinden öncekilerin deneyip, sınadıklarını tekrarlamak zorunda mı? Hayat çarçur edecek kadar uzun mu? Yeni şeyler söyleyelim, yeni şeyler düşünelim, denenmemişlerle dolduralım yaşamın içini. Biraz zora sokalım kendimizi. Unutmayalım ki her başarı zorun ve emeğin sonunda güldürür, yüzümüzü. Pişmanlıkları, hayıflanmaları yaşamak istemiyorsak; bizden öncekiler gibi. Onları bizden öncekiler de denediler, sonuçları aldılar. Bilinen sonuçlar için bunca emek ve çaba da neyin nesi? Okuyalım, araştıralım, kaynağa inelim, ufkumuzu genişletelim. Rumi’nin dediği gibi: “ Yeni şeyler söyleyin, cancağızlarım.” Size ait, size özgü olsun. Bilinmeyenin peşinden koşalım. Kendimize yeni hedefler seçelim ki ilgimiz, merakımız beslesin, heyecanımızı. Kurtaralım kendimizi, aklı ve duyguları körelten şu ezberden, kolaycılıktan. İlgi alanımızı gözümüzle değil aklımızla seçelim. Kurtulalım artık aklı gözünde olmaktan. Taklitçiliğe değil yeni buluşlara yöneltelim kendimizi. Biz aynı acıları, pişmanlıkları yaşamak zorunda mıyız? Bozalım ezberimizi, yeni hedeflere olsun hep koşumuz. Kurtaralım kendimizi şu ezbere dayalı geleneksellikten. Yüce dinimizin uyarılarına kulak verelim. Hangi çağda yaşıyoruz. Güncelleyelim kendimizi. İnsancıl amaçlar üzerinde yükselmenin temeline bir taş da biz koyalım. Kurtaralım kendimizi şu töresellikten. Sorgulayalım, geçmişimizi ve de kendimizi. Yüce Allah, insana zararlıyla, yararlıyı birbirinden ayıracak yetenek vermiş. Kullanalım o nimeti. Ayıklayalım, yolumuz üstündeki dikenleri, taşları, haşaratları. Ne demek töre infazları? İnancımız, etik ve hukuk değerlerimizle bağdaşmayan, insan vicdanında derin yaralar açan çağ dışı görüntüden kurtaralım artık kendimizi. İyiye, güzele, yararlıya, sevgiye açılan kapıyı birlikte zorlayalım. Değişim, yenilenme, gelişim ve üretim insan doğasının gereğidir. Yüce Yaradan’ın bize tanıdığı onca ayrıcalığın farkında mıyız? Bu nimetlerin bize yüklediği sorumlulukların bilincinde miyiz? Sahi kendimizi ne zaman tanıyıp sorgulayarak, Allaha şükredeceğiz, bize cömertçe verdiği bunca nimetler için? Aklın yolu bir değil mi? O akıl ki önüne biraz sevgi koyduğumuzda göreceğiz, ne denli insancıllaşacak ve üretkenleşeceğiz; hakka, barışa, mutluluğa, güzelliğe, iyiliğe ve estetiğe açılan yolda… Zoru göze alabilsek, deneyebilsek, ezberin kolaycılığından kendimizi bir kurtarabilsek. Özgün başarının emekten alan gücünü algılayabilir, hazzını tadabilir, ezberin durağanlığından kurtulur, yaşamı daha çok sever, hayatın içini doldurur, mutluluğu yakalardık; demek geçiyor içimden. ..