Ufacıkbir fare, kocaman sahipsiz bir devenin yularını eline aldı; kurumla yürümeyebaşladı.
Fare, yoldan gelenlere,
Yahuben ne yiğit fareymişim. Koca bir deveyi kontrol ediyorum, diye aklı sıra havaatıyordu.
Aslındadeve, sadece yumuşak huyluluğundan fareyle beraber yürüyordu. Fakat fareninböbürlenmesini fark edince ona bir ders vermeye karar verdi.
Gidegide bir ırmağın kıyısına vardılar. Karşıya geçmeleri gerekiyordu.
Lakinbizim fare ırmağın kıyısında donup kaldı. İleri gidemiyor, geri dönmeyi degururuna yediremiyordu.
Deve,farenin durumuna kıs kıs güldü. Dedi ki:
Nedendurdun? Niçin böyle şaşıp kaldın? Irmağa gir de yola devam et.
Faremırın kırın etti;
Buırmak çok geniş ve anlaşılan çok da derin… Ben boğulmaktan korkuyorum, diyecevap verdi.
Deve,
Helebir ölçeyim, ne kadar derinmiş bakalım, diyerek suya bacağını soktu. Baktı kisuyun derinliği ancak dizine kadar geliyor; hemen fareye dönüp
Akör fare, su dize kadarmış. Neden şaşırıp bocaladın, diye sordu.
Fare,
Sanakarınca gibi görünen bana dev gibi gelir. Senin dizinle benim dizim hiç birolur mu? Su senin dizine kadar ama benim boyumu aşar, cevabını verdi.
Devefarenin iyi bir ders alması için şunları söyledi:
Öyleysebir daha küstahlık edip de olmadığın gibi görünmeye çalışma. Sen git de kendingibi farelerle boy ölçüş.
Fare,
Haklısın,yaptığım hatanın farkına vardım. Özür dilerim. Şimdi lütfen beni bu ırmaktangeçirir misin, dedi.
Deve,fareye acıdı:
Haydibakalım, sıçra da hörgücüme otur. Buralardan geçmek benim işimdir. Seni desenin gibi yüzlercesini de geçiririm.
(Mademki peygamber değilsin yolakoyul, yürü; ta ki bir gün kuyudan kurtulup bir makama erişebilesin.)