Süreyya, karısı Suat ilebirlikte babasının evinde oturmaktadır. Lakin bu durumdan hiç de memnundeğildir; çünkü babası hem yaşlı hem de huysuz ve despot bir babadır. Bundandolayıdır ki her yaz, bu sıcak, bu taş ocağına benzeyen Sayfiye Köyüne gelirlerve sıkıntıdan patlarlar. Suat’ı sinirlendiren bir nokta daha vardır ki kızkardeşi Hacer, halazadeleri Necip’le gönül eğlendirmektedir. Halbuki Hacer’inkocası Fatih Bey kendi halinde biri olup ve her daim sevgili zevcesini mutlugörmekten başka bir arzusu olmayan bir adamdır.
Suat Hanım babasından paraisteyerek bir yalı kiralar. Burada Süreyya Bey ile hoş vakit geçirirler. Bueğlenceye Necip de katılarak akraba ve dostlarını davet ederek gününü günederler. Zamanla Necip, bir gün Suat Hanımıaniden kalbinin en derin köşesinde tahta kurulmuş bir vaziyette bulur. Ancakbuna çok şaşar. Öncelikle bu kara sevdadan kurtulacağını sanır; fakat muvaffakolamaz. Bulunduğu beldeyi terk edip kaçmak istemektedir. Giderken de yanındaSuat Hanıma ait bir eldivenin tekini hatıra olarak almaktan kendini alamaz.
İlerleyen yıllarda Necip’in birköyde tifoya tutulduğu haberi gelir. Süreyya ve Suat üzüntülü bir haftageçirirler. Nihayetinde tehlikeyi atlatınca Necip’i ziyarete giderler. O sıradayastığının altında kaybolduğunu sandığı eldivenini görünce beyninden vurulmuşadöner. Bu durum karşısında her ikisi de şaşkınlığını gizleyemez.
Necip hastalıktan sonraBoğaziçi’ndeki yalıya davet edilir. Necip her ne kadar gelmek istemese de elimahkum gitmek zorunda kalır yalıya. Uzun bir yaz bir rüya gibi geçipgider. Daha sonra konağa dönerler. Birgece konakta yangın çıkar ve alevler her tarafı kuşatmıştır. Dumandan vekorkudan sersemleyerek dışarı fırlayanlar, canlarını kurtarmaya çalışırlar.Herkes kurtulmuştur. Sadece Suat Hanım ortada yoktur. Süreyya, alevlere karşıSuat diye inlemektedir. Lakin herhangi bir harekete cesaret edemez. Bu aradaNecip, Suat! deyip alevlerin içine dalıverir. Büyük bir aşk ve iştiyaklaSuat’ın bulunduğu yere gidiverir; ancak çöken tavanın altından ne kendisini nede Suat’ı kurtarmaya muvaffak olamaz. Her ikisi de alevler arasında feci birşekilde yanarak can verirler.
Eser ilk kez 1900 yılındayayımlandı. Ardından bunu diğer bakıları izledi. Bu eşsiz yapıt yazarımızın ilkve son romanıdır. Ayrıca Türk Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman kitabıdır.Romanda ruhsal çözümlemeler oldukça başarılı kullanılmıştır. Muhtevası sıradanbir aşk olup üslubu oldukça ağır kullanılmıştır.