Ömür, ezan ile namaz arası kadardır… İnsanoğlunun doğumundan ölümüne kadar geçen zaman zarfına
“ömür” denilmektedir. Bundan dolayıdır ki doğup da dünyaya teşrif eden bütün canlı varlıklar (insan ve sair canlılar) ömürlerini tamamladıkları anda yaşamları sona erer. İşte biz bu mefhuma
“ecel”diyoruz. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ise ecel kelimesini
ölüm vakti yahut
ömrün bitiş anı gibi anlamlarda kullanmıştır. Evet, insanoğlunun bir ömrü vardır ve bu ömür dediğimiz zaman içerisindeki günleri ve alıp vereceği nefes sayılıdır.
“Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilir nede öne alınabilirler.” (A’raf-34) Dilerseniz şu kıssayı bir dinleyelim: “Geçmiş bir zamanda bir torun, pamuk gibi bembeyaz sakallı ve nur yüzlü dedesine biraz merak biraz da heyecanla şu soruyu sorar: ‘Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?’ Dede tatlı bir tebessümle ezanla namaz arası kadar yavrucuğum. deyince torun: ‘Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?’ der. Dede: ‘Evet yavrum. Ömür, namazsız ezanla ezansız namaz arası kadardır.’ diye cevap verir. Torun yeniden sorar: ‘Namazsız ezan ve ezansız namaz sözlerinden ne kastettiğini anlamadım dedeciğim. Bu ne demek açıklar mısın?’ Dede şefkatle ellerinden tuttuğu torununa: ‘Bak yavrum, geçenlerde komşumuzun çocuğu doğdu. O çocuğun kulağına ezan okundu değil mi? İşte o ezanın namazı kılındı mı? Kılınmadı. O ezan “
namazsız ezandı”. İnsan öldüğü zaman kılınan cenaze namazının da ezanı yoktur. O da
“ezansız namazdır.” Aslında o namazın ezanı insan doğunca okunmuştu kulağına.” İnsan ömrü bu kadar kısa işte. Mutlulukla büyük bir sevinçle coşkuyla heyecanla biraz da korku ve endişeyle aileye katılan minicik bir sesin bu sesle herkese sorumluluk yükleyen anne ve babalara bir rütbe yükleyen mucizenin sesi, sesin güzelliğin gelişini Rabbim huzurunda O’na bir şükür nişanesi olsun diye o minicik kulağa okunan
“ezan-ı muhammediye” ile dünyaya adım attığını artık yeni yaşam yerinin burası olduğunun haberini alır. Ne hazindir ki bizler aciz, günahkar ve muhtaç kullar olarak hiç ölmeyecekmişiz gibi dünya hayatına kendimizi kaptırıp gidiyoruz. Haramı helali düşünmüyoruz. Doğruyu yanlışı ayırt etmiyoruz. Fakiri yetimi gözetmiyoruz. Dost yerine düşman kazanıyoruz. Barış yerine savaşı tercih ediyoruz. Şu üç günlük dünyada birbirimizle doğru dürüst geçinemiyoruz. Her daim kendi nefsimize çalışıp duruyoruz. En kötüsü ve gerçeği ise bu duygu ve düşüncede olan kişilerin süratle azaldığını görüyoruz. Yani anlayışlı, hoşgörülü, düşünceli ve vefakargibi insanlar azalıyor. Nesil ve devirler değişiyor. Ölüm var ama duyduktan sonra geçiyor etkisi; yahut üç günlük yasından sonra aynı monoton hayata yeniden devam.
“… Bu dünya hayatı aldatıcı bir meta’dır.” (En’am-32) Hz. Allah (c.c.) kainattaki bütün Müslümanlara Müslümanca yaşamayı ve hayırlı ömürler vermeyi nasip ve ihsan etsin. (Amin.) Bu yazımı, çok yakın tarihte kaybettiğim kıymetli halama (Meral BÜYÜKÇAPAR’a) ithaf ediyorum. Mekanı cennet olsun, kabri pir-i nur olsun. (Amin.)