Bir ülkenin gelişmesi ve ilerlemesi eğitimle değil, o ülkedeki aydınlar ile mümkündür. Eğer ülkenizde aydın ve aydınlatan insanlar var ise gelişmek için önünüzdeki en büyük engel aşılmış demektir. Çünkü önemli olan aydınların varlığı ve onların tartışabileceği özgür ortamın yaratılmasıdır. Avrupa’nın aydınlanma çağı ve gelişmeye başladığı dönem aydın patlaması yaşanan döneme denk gelir. Rönesans’ı başlatan ve sonrasında Aydınlanma Çağı ile Avrupa’yı günümüz Avrupası yapan kişiler aydınlardır. Bu aydınlar günümüzde bile saygı ile anılmakta ve ilgi ile takip edilmektedir. Oysa bizde pek fazla bir aydın ve aydınlanma yaşanmadı. Osmanlının son dönemlerindeki aydınların etkisi ise sınırlı kaldı. Aydınlanmadan ziyade aydınlanma hareketleri yapıldı. Devletin de son dönemleri olması hasebiyle bu dönem çok zorlu ve meşakkatli geçti. Aydınlanma gerçekleştirilemedi. Şimdiki devletimiz de ise Cumhuriyet’in ilk yıllarında gelişmek ve aydınlanmak için çok çaba harcandı. Ancak yanlış bir yöntem seçilmişti. Devletimiz; halka rehber olacak aydınlar yetiştirmek ve onların yetişmesi için özgür ortamlar hazırlamak yerine, kendine hizmet edecek aydınlar oluşturmayı seçti. Bu nedenledir ki kendini aydın olarak gören bu insanlar kendilerini devleti ve sistemi korumakla görevli addetti. Ve devletin politikasını halka zerk etmeyi kendilerine görev bildi. Halkı aydınlatmak yerine onları devletin istediği şekle sokmayı istedi. Bu kişiler devletin politika ve amaçlarına uygun olmayan halkı önce değiştirmeyi ve şekillendirmeyi denediler. Ardından da kendi isteklerini yapmayan ve değişime direnen halkı aşağılamayı ve hor görmeyi seçtiler. Bu geçmişten günümüze böyle devam etti. Günümüzde bile kendine aydın diyen bu zihniyet halkı aşağılayan ve kötüleyen, halkı fikirleriyle değiştirmek yerine onları kendi kabuğuna sıkıştıran ve onlarda savunma refleksi oluşturan bir yol izlediler. Yani bizim aydın dediğimiz bu takım, halkı değiştirip geliştirmek yerine, değişime direnen ve değişimi reddeden bir kimliğe bürüdü. Halkın her şeye savunma refleksi göstermesine ve her şeyden kıllanmasına neden oldular. Bu nedenledir ki halk hala Demokrasiyi batının bizi parçalamak için gönderdiği bir argüman zannediyor. Günümüzde ise aydın dediğimiz kişiler iki gruba ayrılıyor. Birinci grup; ilk dönemdeki gibi devletin her işine alkış tutan ve hükümetin her isteğini halka kabul ettirmeye ve bunlara halkı ikna etmeye çalışanlar. Tıpkı cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi kendilerini devletin politikalarını ve çalışmalarını halka kabul ettirmekle görevli addediyorlar. Böylece yapılması gerekenleri sorgulamak yerine ne kadar doğru ve faydalı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi kraldan çok kralcı oldular. Diğer bir grup ise; hükümetin yaptığı her şeye karşı çıkmayı aydınlık olarak gördü. Hükümetin karşısında olmayı ve her halükarda ona itiraz etmeyi aydın olmak zannetti. İş o hale geldi ki yapılan sanatsal ve çevresel eserlere bile karşı durur oldular. Bunlarda aydın olmayı her şeyi reddetmek ve hükümete karşı çıkmak olarak algıladı. Hükümettin doğrusu yok ve her şeye itiraz etmek gerekiyor anlayışını benimsediler. Önemli olan işin doğru ya da yanlış olması değil hükümetin yapmış olmasıydı. İş o hale geldi ki, bilim yuvası üniversitede uzaya gönderilen ilk yerli uydumuz bile protesto edildi. Günümüz aydınları maalesef ya halkın karşısında ya da halkın her isteğine evet diyen bir pozisyona büründü. Oysa aydın olmak halkın karşısında ya da yanında olmak değildir. Aydın olmak, hem halkının yanında hem de karşısında olabilmektir. Yani aydın gerektiğinde halkı karşısına alabilmelidir. Düşüncelerini halka empoze etmek yerine onlara özgür düşünme fırsatı vermeli ve onların geniş düşünmesini sağlamalıdır. Gerektiğinde doğrular için halka karşı çıkabilmeli ve onları farklı düşüncelere sevk edebilmelidir. Halkın değerlerini eleştirse bile onları rencide etmek ve aşağılamak yerine, onlara körü körüne bağlanmanın yanlışlığını görme fırsatı sunmalıdır. Aydın kişiler bireyselliğin gelişmesine ön ayak olmalı ve onlara yol göstermelidir. Aydın sayesinde bireyselliği ve birey olmayı öğrenen kişiler kitleler peşinde koşmayacak ve kendi duygu ve düşünceleri ile hareket edecektir. Böylece sorgulayan nesiller yetişecek ve ülke daha hızlı gelişecektir. Aydın rehberdir. Düşünen ve insanları düşünmeye sevk edendir. Halkın peşinden koşan ve onlara tabi olan değil, onları peşinden koşturan ve etkileyendir. Yanlışa hakaret ile değil düşünce ile karşı çıkabilendir. İnsanları yönlendirmeyi değil düşünmeyi ve kendini idare etmeyi gösterendir. İnsanları duygularıyla gaza getiren ve onlara amigoluk yapan değil, akıl ve mantığını kullanma yollarını gösterendir. Yani halkın duygularını coşturan değil, mantığını kullanmasını sağlayan olmalıdır. Aydın kindarlığı arttıran değil saygıyı ve bir arada yaşamayı öğreten olmalıdır. Aydın karşıyı anlamayı, onlara saygı duymayı gösterecek ve huzurun yayılmasını sağlayacak kişi olmalıdır. Aydın toplumun kin ve nefret duygularından beslenen ve bu duyguları besleyen değil, kin ve nefret duygularını yok eden ve onları törpüleyendir. Aydın halkın duygularını tatmin eden değil, düşünce gücünü genişletendir. Aydın olmak halkına ufku açmak ve halkın saplantıları kırmaktır. Aydını bol bir Türkiye gelecekte güçlü ve güvenilir bir Türkiye olacaktır. Büyük ve güçlü Türkiye kitleler halinde kişilerin peşinde koşanlarla değil, bireysel düşünebilen kendini gerçekleştiren nesillerle kurulacaktır.