İç politikada her konuda köşeye sıkışan Ermenistan yönetimi Karabağ hezimetini içine sindirememiş olacak ki geçmiş dönemlerde yapmaya çalıştığı faşizan tavırlara girerek ülke gündemini değiştirmek amacıyla Azerbaycan topraklarına saldırdı.

Tabi Ermenilerin bu alçak saldırılarının altında yatan mesnetsiz fikirler ve bu fikirleri körükleyen güçler var. Herhalde yeryüzünde Ermeniler kadar kendi tarihlerini efsanevi unsurlarla süsleyen ikinci bir millet yoktur. Onlar kendi tarihlerini gördükleri gibi değil, görmek istedikleri gibi yazmış ve bunun propagandasını yapmışlardır. Kendi tarihlerini daha da eskilere götürerek dünya medeniyetini, yazıyı, astrolojiyi, bakır ve demir madenciliğini kendilerinin keşfettiğini ve dünyada insan hayatının Sevan Gölü (asıl ismi Türkçe olan Gökçe gölü) kıyılarından başladığını iddia etmekte ve ayrıca Hıristiyanlığı ilk kabul eden topluluk olarak övünmektedirler.

XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında meydana gelen olaylardan kaynaklanan Ermenilerin genetik Türk nefretini Türkiye’ye karşı yöneltmesi mümkün olmadığını, hatta bunun tehlikeli olacağını anladığı için tüm kinini Azerbaycan’a saldırarak gidermeyi tercih etmiştir. Türkiye’ye karşı toprak ve tazminat iddiaları uzak ve imkânsız olarak görüldüğü için Moskova’nın yardımıyla Azerbaycan’ın bazı toprakları Ermenistan tarafından ele geçirilmiş ve genetik nefret psikolojisinin devamı olarak Hocalı ’da Türk soykırımı yapılmıştır. Bu kanlı cinayet XX. yüzyılda sivil insanlara yapılan terörizmin en korkunç örneğidir. Şehir tamamen tahrip edilmiş, insanlar canlı canlı yakılmış, öldürülmüş insanların cesetleri bile en ağır hakaretlere uğramış, kulakları kesilmiş, derileri yüzülmüş, küçücük çocukların kafaları kesilmiş, hamile kadınlar ağır işkencelere uğramışlardır.

Ermenilerin içinden çıkan ırkçı komitecilerin, Rusya, ABD ve Batılı devletlerinin sırf kendi menfaatleri için ileri sürdükleri sözde soykırım yalanı kapılarak, Ermenileri büyük bir sefalete sürükleyen ve hem de bir milyon Müslüman’ın bu yüzden ölümüne sebebiyet veren bu olaylar bugün kapanması güç bir yara almıştır. Meseleyi körükleyenlerin başında yine Rusya’nın ağırlığını görmekteyiz. Şöyle ki: Hem Azerbaycan’ı hem de Türkiye’yi derinden etkileyen bu sorunu daha da karmaşıklaştıran, yine Rusya’nın Kafkaslara ve Anadolu’ya ilişkin emellerinden ve Ermenileri koruma adına Türk Milletinin işlerine karışmasından kaynaklanmaktadır.

Dış güçlerin yüzyıllardan beri Ortadoğu’ya açılma politikasında özellikle asker ve donanma kullanmayıp, yerine daha çok misyonerleri kullandığı izlenmektedir. Ancak misyoner faaliyetleri zamanla bir din mücadelesine başta Ermeniler olmak üzere, azınlıkların milliyetçiliklerinin kışkırtıldığı odaklar halini almıştır. Bunun neticesinde birlikte yüzyıllardır komşu olarak yaşayan insanlar birbirini kırmaya başlamış ve bölgede sosyal fay hattı oluşmuştur. Kafkaslarda Türkiye- Gürcistan- Azerbaycan, Rusya- Ermenistan, ABD- AB’nin ortak çıkarlarını dikkate alırsak bu bölgede istikrarın tesisinin ne kadar zor olduğunu bir kere görebiliriz. Geçtiğimiz yüzyılda dünya haritasının idari ve siyasi yönden değiştiği göz önünde bulundurulduğunda Kafkasya ile mukayese edilebilecek ikinci bir bölge yoktur.

İran ile Ermenistan yakın iş birliği içindedir. Azerbaycan’a sadece Türkiye’den siyasi-askeri destek vardır. ABD ve AB ülkeleri petrol için bölgede çıkar peşindeler. Hem Gürcistan hem de Azerbaycan, Rusya ilişkilerinde kendilerini güvensiz hissetmekteler.