Bizim kültürümüzde el kararı tuz,göz kararı biber,yeteri kadar soğanla yemek tarifi yapılır. Böyle tariflerle  nice aşçılar yetişir ve tadına doyum olmayan yemekler yapılırdı. Ama  bu Tariflerden Batılı hiçbir şey anlamazdı. Konuşmalarımızda ; Tarla ile ev arası iki komşuluk uzaklıktadır. Filan mahalle, taş atımlık mesafededir. Sohbetler, iki sigara içimliktir.Bir kahve içimi süren sımsıcak muhabbet. Geyik muhabbeti. Teşehhüt miktarı kadar oturalım. Güneş iki mızrak yükselince kuşluk vaktine erişilir. Bir dönümün ölçüsü kırk adıma kırk adımdır. Sözleri ,zaman,santim,milim ,ay ,gün, grama dayanmadan kullanan  bir milletin fertleriyiz. Termometre ve sıcaklığa bakmadan “ karpuz kabuğu suya düşmeden” denize girmek istemeyen, Yazlık evleri bir yere yapmak için  çeşitli yerlere  ciğer asıp, en sonra kokan ciğer mevkiine yazlık yapan, Depreme dayanıklı yerleri bulmak için çeşitli yerlere kuyu kazan bir milletin erleriyiz. Kültürümüzde, penceresine sarı çiçekli saksı konmuş ev önlerinden sessiz geçen, (çünkü sarı çiçek o evde hasta olduğunu söylerdi.) Evin penceresinde kırmızı karanfil varsa , o evin önünden,o yoldan ,küfürsüz, bağırmadan, edepli yürüyen, (çünkü, kırmızı karanfil,o hanede genç kızlar olduğunu fısıldardı.) bir neslin torunlarıyız. Batılı bu nükteleri anlamazdı. Ama biz anlıyorduk. Eski tabirlerde,kimimiz  ekin biçiminde doğdu.Kimimiz dut yetiminde ,kimimiz kiraz mevsiminde. İlçeye vali geldiğinde okula başlayanlar,kasabayı sel bastığında nişanlananlar, seferberlikte gelin olanlar , çok kar yağdığında askere gidenler tabirini kullanan  bir milletin çocuklarıyız. Eskiden fakir,garip,guraba rencide edilmesin diye, yiyecek ve eşyalar,bez torba heybe, siyah poşette içerisinde götürülüyordu. Sokak ortasında,herkesin gözü önünde dondurma ve yemek yenmezdi. Atalarımız, fakirlere yemek vermek için aş evleri kurmuşlar.Fakiri ,yemek alan kişiyi rencide etmemek için ,dönerli dolap yaptırmışlar. Bölüm bölün olan bu dolaplara yemek almaya gelenler dolaba yemek kabını koyuyorlar. Dolap çevrilince yemek içerde konuyor ve dolap tekrar çevrilince dolaptan yemek alınıyor. Böylece kimin yemek aldığı bilinmiyordu. Çünkü,içerdekiler dışarıdakileri,dışarıdakiler de  içerdekileri görmüyorlardı. Ramazanda oruç tutana saygı için açıkta bir şey yenmezdi. Hatta lokantalar perde çekerlerdi. Çeşmelerde, barkacına suyunu doldurmuş köylü kadını ,erkeğin önünden geçmezdi.Erkeğin geçmesini beklerdi. Eskiden mahrem olan iç çamaşırlar herkesin gördüğü açık yerlere serilmezdi. Depreme  dayanıklı yer tespiti yapmak için Atlarımız çeşitli yere kuyu kazarak anlamışlardır. Yazlık saray yapmak için,serin yer bulmak için ağaçlara ciğer asarak, geç kokan yerleri tespit etmişlerdir. Mimar Sinan, Süleymaniye camisinin ekostik ses düzenini anlamak için nargile sesini kullanmıştır. Eskiden yapılan camilerde depremden çöktüğünü,baskı yaptığını anlamak için,mihrabın iki yanına teraziler koymuşlardır. Ayrıca duvarların baskı yapıp yapmadığını anlamak için duvarların arasına cam koymuşlardır. Süleymaniye camisinde olduğu gibi ,aydınlanmak için içerde yanan mumların islerini ,giriş kapısının üstünde küçük iskele deliğinden çıkmasını sağlamışlar.Bu isten(kurum) yararlanmak için önüne  çukur kap koyup,bunu da boya yapıp  dış ülkelere  ihraç etmişlerdir. Bursa ulu camisi 20 kubbelidir. Bu kubbenin biri açıktır. Caminin içerisinde geniş ,musluklu havuz vardır. Bu havuzdaki suyun buharı cami içerisinde ki, her çeşidi mevcut olan,duvarları ve cami içini süsleyen  Hüsnü-Hat yazısını korumak için,kubbe açık  yapılmıştır. Çünkü nem duvarı ve yazıyı öldürür. Edirne de Tunca nehri kenarında Beyazıt caminin içerisindeki şadırvan da ki su sesi ve ilahi sesiyle akıl hastalarını tedavi etmişlerdir. Edirne de cami duvarlarından oluklu tuğla içerisinden su dolaştırarak caminin ısınması sağlanmıştır. Süleymaniye camisinin yanına hamam yapılarak,bu hamamın sıcak suyu cami altından dolaştırılmak suretiyle ,caminin ısınması sağlanmıştır. Muasır medeniyet diyor ki ! “Artık devir değişti. Şimdi bilgisayarlar var. Milimler,santimler,mikrofonlar var. Bundan böyle santim santim,tarih tarih,gram gramla yaşamalısın. Milimli,saniyeli bir ömre merhaba ”  18.02.2016