Geçen hafta bir yakınımın ameliyatı nedeni ile 5-6 gün Necip Fazıl Şehir Hastanesi'ndeydik. Kahramanmaraş’a devasa bir kompleks yapılmış. Şehirdeki özel hastanelere kıyasla daha hijyen. Fiziki kullanım alanları ve donanımı fevkalade. Park sorunu yaşamıyorsunuz. Bekleme salonları, kafeteryalar, çocuklar için oyun parkları, yeşil alanlar ve tesis içi ve dışında insanların dinlenme alanları mevcut.
Üst katlarda hasta yakınlarının faydalanması için cüzi miktarda ücretle apart odalar bile var. 15 metre aralıklarla yoğun kullanım alanlarında çöp kovaları konulmuş ama insanlar sigaralarını hâlâ kapının hemen önünde içmeye devam ediyor.
Hastamız ameliyat sonrası normal odaya alındı. Perşembe gecesini hastanede geçirdim. Hasta ve refakatçi için her şeyin düşünüldüğü bir odaya yerleştik. Odanın hemen yanı başında küçük bir cep salon ve içerisinde saksılarda çiçekler ve tavana yeşil yol çizen sarmaşıklar vardı.
Pencereden Ahir dağına kadar ovayı seyredebileceğiniz mütevazı bir köşe burası. Salonun ortasında büyükçe yuvarlak bir masa etrafında sekiz kişilik bir koltuk olan bu yerde gözüm duvarda asılı duran kitaplığa ilişti. Üç raflı bu küçük kitaplıkta 8-10 tane kitap duruyordu. Safahat ve Dücane Cündioğlu'nun "sinema ve felsefe" kitabına ilişti gözlerim.
Kitabı elime aldım. Karşı masada oturan nöbetçi görevli arkadaşa "ne güzel düşünülmüş hastanede kitaplık hem de çiçekler arasında" dedim.
-ama fakir kitaplığımız.
-hasta yakınları okumak için alıyor ama eve götürüyorlar.
-bu köşe kimin için yapıldı dedim
-“hasta yakınları için” dedi.
Hasta odasında televizyon kumandası yoktu. Sordum hasta yakınları alıp evlerine götürüyorlar dediler.
Birkaç gün sonra hastaneye tekrar gittim. 23.10 gibi” Sinema ve felsefe” kitabını kaldığım yerden okumak için elime tekrar aldım. 3-5 sayfa okumuştum ki bir ses:
-“beyefendi burada kitap okuyamazsınız” dedi.
Dün duyduklarım ve gördüklerim gerçek değil miydi diye düşündüm.
-“saat geç oldu” dedi aynı ses. Etrafıma baktım, rahatsız edebileceğim hiç kimse yoktu.
-ama burası hasta ve refakatçiler için değil miydi dedim.
-yok dedi
-çokta anlamadım biz burada hastalara... İçin kullanıyoruz dedi.
-kitaplık kimin için dedim. Cevap vermedi.
-“kitabı alıp odanızda ya da büyük koridorda okuyabilirsiniz. Bu saatte burada kitap okumanız uygun değil” dedi.
-peki, ben koridora geçeyim o zaman dedim.
-“ışıkları söndüreceğiz zaten” dedi. Bir saat sonra döndüğümde kendisi oturduğu koltuğu yaslamış uyuyordu. Işıklar da sabaha kadar yandı.
Değer verdiğiniz, farkındalık oluşturacağına inandığınız bazı uygulamalar böyle duyarsız insanların elinde bazen itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Hayatın her alanında böyle değil midir? Zayıf bir halka çıkar koca proje ilerleyemez. Başarmak İnanmak ve ekip olmaktan geçiyor.
Ameliyatı gerçekleştiren değerli doktorumuz Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Hakan KÜPELİ Bey'e Genel Cerrahi-2 servisinde görevli sağlık çalışanlarımıza ve Necip Fazıl acil servisinde görevli doktor ve personellere ilgi ve emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum.