Değerli okuyucularım köşe yazısı yazmaya başladığım günden bugüne gündemdeki konulara yönelik yazılar yazdım. Öncelikle yapmam gereken ise köşemizin adı anlamlı yaşamak olduğu için anlamlı yaşayacak olandan başlamak lazım. Yaşayacak olanı tanıdıktan sonra anlamlı yaşamaya yönelik yazılarıma devam etmenin daha uygun olacağına inanmaktayım.
Bugünkü köşemizde anlamlı yaşayacak olan insanı kısaca tanıyalım. İnsan yaradılışı gereği yaratılmışların en şereflisi ve akıllısıdır. Yaratılışındaki bu özellikleri korur ve geliştirir ise insan olarak kalmaya devam eder. Bu özellikler tüm insanlara eşit olarak verilmiştir. Bu eşitliği sağlayan yaratıcının adil olmasıdır. Bu eşitlik dış görünüşe yansımıyor görünse de özü itibarıyla eşittir. Önemli olan bu özdeki neleri geliştirip ortaya çıkaracağımızdır. Hepimizin bildiği siyah ve beyaz köpek kıssası vardır. Bu kıssada iyi beslenilen köpeğin güçleneceği gibi iyilik-kötülük, başarı-başarısızlık, …vb. özelliklerin hangisinin ortaya çıkacağını ise bizim hangi özellikleri beslediğimiz belirleyecektir. Konu ile alakalı kıssamızı hatırlatacak olur isek;
Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunu ile oturmuş, az ötede boğuşan iki köpeği birlikte izliyorlardı. Yaşlı reisin sürekli göz önünde tuttuğu köpeklerden biri beyaz, diğeri ise siyahtı.
Çocuk, köpeklerin kulübeyi korumak için var olduğunu düşünmüştü. Oysa bir köpeğin bu iş için yeterli olacağını, öyleyse diğerine neden gerek olduğunu düşündü bir an. Hem neden köpeklerin renklerinin illa siyah ve beyaz olduğu sorusu da kafasına takılıyordu. Merakını gidermek için aklındaki soruları dedesine bir bir sordu.
Yaşlı reis: “Onlar benim için iki simgedir evlat. Birisi iyiliğin, diğeri ise kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli mücadele edip durur” diye cevapladı torununu.
Çocuk dedesinin bu açıklaması üzerine merakla bir soru daha sordu: “Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi? “
Bilge reis derin bir gülümsemeyle baktı torununa. “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem, o” dedi.
Bizde yaratılışımızdaki olumlu ya da olumsuz özelliklerden hangisini besler isek o özelikler ile yaşar, çevremizle iletişim kurarız. Bu yaşadıklarımız bize ve çevremize huzur ya da huzursuzluk verebilmektedir.
Her zaman “İnsan olmak kolaydır lakin insan kalmak zor” diye söylemişimdir. İnsan kalmak, bilinçli bir emek ve mücadele ister ki; bunu da her insanoğlu başaramayabilir. Yaşamın ve yaşadıklarının bilincinde olmak ise duygusallığın yerine akılcı davranmayı gerektirmektedir. Duygusal davranmak kolay olandır. Akılcı olmak ise okumayı, dinlemeyi, düşünmeyi, ders almayı, …vb. özellikleri gerektirmektedir. Bunlar için ise sabır etmek gerekmektedir.
Yüce yaratıcımız ayetlerinden insanın aceleci olduğunu belirtir iken sabır etmeyi ve sabrı tavsiye etmeyi önermiş ve övmüştür. Akıl eden insan davranışlarında bunu başara bilir ise insan olarak kalmaya devam eder. Okumanın yerini okumamak, dinlemenin yerini konuşmak, düşünmenin yerini dürtüsel/duygusal davranışlar, ders almak yerine ise ders almama alır ise insan hatalar ve yanlışlıklar ile insanlıktan uzaklaşmaya başlamaktadır.
İnsanlıktan uzaklaşmak ise bizi özümüzden kopardığı için mutsuz etmektedir. Bu içimizdeki duygular çevremizdekiler tarafından fark edilemeyebilir. İnsanlıktan uzaklaşmanın getirdiği bu özelliklerimizle çevremizdeki insanlarla kurduğumuz iletişim bizi yalnızlaşmaya itmektedir. Bu yalnızlaşma süreci iyi yönlendirilmediği zaman, daha da yalnızlaşır ve insanlıktan çıkmaya başlarız.
Köşe yazılarımızda vereceğimiz mesajlar ile insanların yalnızlaşmasını engellemeyi amaçlamaktayız. Bu yazılarımızla insanların yaşamlarına anlam katarak insan kalma mücadelelerine destek olmaya çalışacağız.
İnsanlar yaşamlarında iyi olma mücadelesi verirlerken çevrelerindeki insanların davranışlarından da ciddi kazanımlar elde edebilmektedirler. Bu kazanımlar iyi olabildiği gibi kötüde olabilmektedir. Bu sebeple insan, iyi olmak ve kalmak istiyorsa çevresindeki insanları da ona göre seçmelidir. Erdemli insanlarla bir arada olan insanda erdemlilik özellikleri artarken tam tersi ortamda bulunan insan da ise olumsuz davranışlar oluşmaya başlamaktadır. İnsan bazen kötü ortamlarda bulunurken “ben etkilenmem” diye söylemektedir. Lakin zaman geçtikçe içinde bulunduğu olumsuz ortamın özelliklerinden etkilenmeye başlamaktadır. Bu durumun farkında olabilir ya da olamayabilir. Farkında olamaz ise tamamen o özellikleri içselleştirerek normal kabul etmeye başlayabilmektedir. O dakikadan sonra çevresindeki olumlu davranışlar o kişiye olumsuz görünmeye başlamaktadır. Önemli olan insan kalmamızı engelleyen ortamın ve davranışın farkına varabilmektir. Olumsuz davranış alışkanlık haline geldikten sonra o davranışı fark etmek ve terk etmek zor hatta imkânsız hale gelmektedir.
İçinde bulunduğumuz çevre insanlardan etkilenmemiz kaçınılmazdır. Etkileşim halinde bulunduğumuz çevremizdeki insanların, insanca davranmaları oranında da kendi insan kalma mücadelemize etki etmektedir. Çevremizdeki insanlarda bize iyisi ve kötüsü ile bir şeyler kazandırmaktadır. Önemli olan bu kazanımları kendi özümüzdeki olumluluklarla harmanlayarak olumlu hale getirmektir.
Mevlâna Celalettin Rumi Hazretleri, makalemizde uzun uzun anlatmaya çalıştığımız bilgileri şu sözü ile adeta özetlemiştir.
“İyi insan mutluluk, kötü insan tecrübe, yanlış insan ders, mükemmel insan iz bırakır.”
İnsan olmak kolay insan kalmak ise çok zor demiştim yazımın başında ne mutlu, insan kalabilenlere ve insanca davrananlara, Vesselam.