Her dara düştüğün yerde Allah’tan,
Hakkımda hayır ver de Allah’tan
Hayır da Allah’tan şer de Allah’tan
Sabır eyle, Şükür eyle, Dua et.
Bazı zamanlarda bazı yerlerde,
İnanırım derde derman derler de,
Çünkü hayır varmış bazı şerlerde
Sabır eyle, Şükür eyle, Dua et.
Rahmetli Ozan ARİF bugünü anlatır gibi ne güzel yazmış. Bugün baktığımızda normal yaşamda da olması gereken üçlemeyi bir destanda mükemmel şekilde bir araya getirmiştir.
Sabır, şükür ve dua huzurlu ve mutlu insan olmanın kısacası kâmil kul olmanın gereğidir. Yaşamın koşuşturmacası içerisinde sabrı da şükrü de duayı da erteliyoruz ya da başka madde ve canlılara aktarıyoruz. Başka madde ve canlılara harcanınca bu kutsal hazinemiz o alanlardaki kaybımızla birlikte huzur ve mutluluğu kaybediyor.
Sabır, şükür ve dua bir insana verildiği zaman ondan bize fayda ve destek geldiğinde şükranlarımızı belirtip dua ediyoruz. O kişiden fayda ve katkı gelmediğinde ise o kişiye karşı öfkeleniyor, kızıyor ve mutsuz oluyoruz. Bilmiyoruz ki keramet bizlere fayda ve katkı davranışı yapan kişide değildir. O aracıdır. Yapan ve yaptıran ol deyince olduran Rabbimizdir. Asıl şükür ve duayı hak eden Er Rezzak olan yüce Allah’tır. Lakin insanoğlu araçlara ve madde alemine gönlünü ve zihnini bağlayınca diğer insanlara şükür ve dua etmektedir. Teşekkür edebiliriz lakin bu teşekkür bizi o kişiye kulluğa götürmemelidir.
Şu bir gerçektir ki rızkımız daha biz dünyaya gelmeden önce Rabbimiz tarafından belirlenmiştir. Bize düşen ise kula kulluk etmeden Rabbimize sığınmak darlığı da bolluğu da sabırla şükürle karşılamaktır. Rabbimiz ayetlerinde bu durumu açık ve net olarak ifade etmektedir. “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hûd, 11/6.) ve yine “Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip de yanında) taşıyamıyor. Çünkü onların da sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her şeyi işitir ve bilir.” (Ankebut, 29/60.) sadece bizim rızkımız değil yaratılmış bütün canlıların rızkını da veren Rabbimize hamdolsun. Rızk kaygısına düşerek Rabbimize kulluğu unutup kendimize yeni Rabler edinmenin gereği yoktur. Bu durum ne bu dünyada nede ahirette kazanç sağlamayacak sonucu hüsran olacaktır. Özellikle hüsrana bu dünyada ulaşanlar kızgınlık ve pişmanlıklar yaşamaktadır. Nesimi ne güzel söylemiş “Rızkımı veren Hüda’dır Kula minnet eylemem” diye kula minnet edipte kula kul olmanın anlamı ve gereği yoktur. Her canlı sabah kalktığında aç olduğu halde Rabbim onu rızıklandırıp karnını doyuruyorsa bizimde doyuracaktır. Biz de sabah kalkar kalmaz rızkımız için çalışacağız. Nasibimize düşen rızkımızı şükürle kabul edeceğiz, rızkımızı artırmak içinde kulluktan ayrılmadan sabırla mücadele edeceğiz.
Sabır konusu o anda olan duruma yapıldığında verimlidir. Geçmişte kalan ya da gelecekte olma ihtimali olana sabır edilirse verimli olmaz. Rabbimiz sabrı içinde bulunduğumuz an için vermiştir. Çünkü an da karşımıza bir sıkıntı sabır edersek o zorluğu aşarız. Lakin gelecek kaygısı ile sabrımızı önceden tüketirsek yarın geldiğinde sabrımız kalmaz ve irademiz kontrol edemeyiz. Çünkü nefes kula nasıl sayılı verildiyse sabır da gelecek yaşama karşı sayılı verilmiştir. Bize düşen başımıza bir olay geldiğinde o olay için sabır etmektir. Bu bize huzur verecektir. Eğer bugün ki olaya sabrederken bugünkü olayı bırakıp yarın ne olacak ne yapacağım diye düşünürse sabır enerjisini hem bugüne hem de yarına akıtır. Bugün için verilen sabır yetersiz kalacağı için insan mutsuz ve sorun çözmede başarısız olacaktır.
Rabbimiz vermiş olduğu derdi çözecek sabır ve irade gücü verecektir. Biz düşen ise dertle beraber gelen sabır ve irade gücünü o gün o dert için kullanmamız gerekir. Eğer geçmiş kaygısı ve gelecek endişesi arasında rızk olarak verilen sabrımızı heba etmezsek o anki derdimizin içindeki dermanı görebiliriz. Bugünkü sabrımızı geçmişle gelecek arasında heba etmeden bugünkü derdimizin çözümünde verimli şekilde kullanarak şükür nimetine ulaşırız.
Şükür nimetine ulaşan kul ise daima Rabbine dua halinde olacaktır, olması gerekmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur. “Dua, müminin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.” (Hakim, Müstedrek, I/492).
Müslümanlar olarak kulluğumuzun, yaratılışımızın ve sorumluluklarımızın farkında olarak dualarımızı dile getiririz. Rabbimiz, “Resülüm! De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 25/77). Dua kulluğumuzun Allah’a arzıdır. Dualarımızda da her daim “bizi kendine kul eyle, muhannete muhtaç eyleme, kulla kul olmaktan uzak eyle,” vb. diyerek Rabbimize yakarıyoruz. Kulluğa ve gereklerine anlam katan dualarımızdır ve kul olma bilincimiz duamızla tamamlanmaktadır.
Sabır ve şükrümüzü artırmak için sadece yukarıda şartları iyi olan insanlara değil bizden daha eksik ve olumsuz şartlardaki insanlara bakmamız kulluğumuz açısından daha faydalı olacaktır.
Sonuç olarak Mevlâna Celalletin-i RUMİ Hazretlerinin de “ Rızkın sana aşıktır, o senin sabırsızlığını bilir de emekleye emekleye sana doğru gelir. Ey rızkının kaldığından korkan zavallı! Sabrın olsaydı rızkın gelir, aşıklar gibi sana sarılırdı.” sözüyle belirttiği sabırlı olmak şükür ve duanın temelidir. O temel Rabbimiz tarafında olması gerektiği kadar bize verilmiştir. Kula olarak bize düşense o sabır gerekli yerde gerektiği kadar kullanmaktır. Sabırda o an için verilmiştir. Geçmişin sabrı o zaman verilmiştir. Geleceğin sabrı zamanı geldiğinde verilecektir.
Koronavirüs salgınının da olduğu zaman için sabrı verilmiştir. Verilen sabrı an içinde kullanıldığında bu zorlu süreçten anlımızın akıyla sağlıklı ve huzurlu şekilde çıkacağızdır.
Sabır, şükür ve duayla kalın. Rabbim Yar ve Yardımcımız olsun.