“14 yaşımda bir lise öğrencisi iken başladım bu mücadeleye. Lise’nin duvar gazetesini ben çıkartıyordum. Tarihi çok sevdiğim için, çok kitap okuduğum için biliyordum; dedim ki neden cihan devleti olmuş bu milletin en gürbüz çocuklarını alıp da Avrupa’ya işçi olarak götürüyorlar. Almanya, Japonya taş üstünde taş kalmamış iken, otuz beş yılda kendisini toparlamış bizden işçi götürüyorlar da benim Anadolu insanım hala neden bir lokma ekmeğe muhtaç halde yaşıyordu. Bazı dergilerde o dönem yazım çıktığında babam:” oğlum dışarıda milyonlarca esir Türk yaşıyor diye yazmışsın. Doğru mu? Dedi. Evet baba doğru dedim nerde bunlar? Sınırlarımız ötesinde. İyi de siz bunlarla bu yaşta nasıl uğraşacaksınız?”

Dedim ki:” bakın gömleğin birinci düğmesi yanlış iliklenirse hepsini çözmek zorunda kalırsınız. Onun için önemli olan birinci düğmeyi doğru iliklemektir. İşte siyaset de ülke meseleleri de birinci düğme gibidir. O doğru iliklenirse hepsi düzgün gider.”

Tarih 25 Mart 2009 bu konuşmaya devam ederken,” acı zulüm Çağlayancerit’e yetişmem gerekiyordu arkadaşlar nafakalarından kesmişler helikopter tutalım dediler” derken devlet imkanlarını hiç kullanmadığından bahsediyordu büyük dava adamı Muhsin başkan.

Günümüz siyasetçilerinin devletin imkanlarını gerekli gereksiz kullanmasına, faturalara, araçlara, yakıtlara, miting için saatler hatta günler öncesi kapatılan yollara, sokaklara, kamu kurum ve kuruluşlarının miting günleri hizmet aksatmalarına yaşasaydı ne derdi acaba. Siyaset gönül işi önemsemek, saygı, doğruları utanmadan, korkmadan söylemek ise bırakın, insanlar meydanlara koşa koşa gelsinler.

Rahmetli Yazıcıoğlu son konuşmasında:” siyasilerin konuşmaları sizleri kutuplaştırmasın, seçimler biter, sizler yine yüz yüze bakacaksınız, bir merhaba mesafesi mutlaka aranızda olmalı” diyor. Ötekileştirmenin istatistiği hazırlansa küslük, husumet, riyakarlık, yalakalık, gösteriş hangi dönemlerde daha fazla kendini gösterir diye. Hiç kuşkusuz seçim dönemlerinde üst seviyeye çıktığını görürsünüz.

Oysa siyaset ayrıştırmamalı, birleştirmeli. Fikirler başka başka olabilir elbet. Söz konusu ülkenin menfaatleri ise herkes birbirine tahammül edebilmeli. Teferruata girmemeli.

Dava adamı:” Ben Doğulusu, Batılısı, Kürdü, Türkmen’i, Alevi’sinin, Sünni’nin bu mübarek topraklarda ezan sesiyle ve Albayrağ’ın altında bir olsun istiyorum. Kızıl elma ve hayalim Avrupa Birliği falan değil, benim kızıl elma ve hayalim Büyük Orta Doğu Projesi falan değil ne ABD’nin ne İsrail’in gölgesinde bir Türkiye. Benim hayalim Türk-İslam Medeniyeti, Türk –İslam Birliği olsun istiyorum” diyor.

31 Temmuz 1959’ dan bu yana Avrupa Birliği’nin kapısındayız.  Yarım asrı geçti ama bizi yanlarına almadılar. Ülkemizin demokratikleşme, insan hakları konusunda yerine getirdiğimiz kriterler elbet de çok önemli adımlar.

Yakın zamanda gördük ki siyasilerimize yapılanlar, terör örgütlerine verilen destekler bir asır da geçse Türkiye‘yi dolayısıyla Müslümanları aralarında görmek istemediklerinin kanıtı.

Rahmetli Yazıoğlu’nun ölümü ile ilgili sayfalar dolusu yazılar yazıldı, belgeseller hazırlandı, komplo teorileri, ses kayıtları, suçlamalar vs. vs. ama hiç kimse” KEŞ DAĞI-KANLI ÇUKUR GERÇEĞİ “ni inkâr edemez.

Mekânın cennet olsun koca yürekli adam…