Kâinatta güzellik, denge, mükemmellik ve hayır esastır. Bunun yanında şer ve çirkin görünen de vardır. Hayrı da şerri de yaratan yüce Allah’tır. Hayır da şer de Allah’tandır. Şer gibi görünende de hayır vardır. Sağlığın yanında hastalık, aydınlığın anında karanlık, hayatın yanında ölüm, iyinin yanında kötü de vardır. Hastalık, insana direnç kazandırıp sıhhatin nasıl bir nimet olduğunu gösterir. Elem ve acılar, tahammül gücünü geliştirir. Depremler, arzın içerisinde saklı olan basınçtan teneffüs etmesinden ibarettir. Yılanın zehirinden ilâç yapılıyor. Mikropların faydalı ve faydasız olanı da vardır. Ölüm arzu edilmese de ebedi âleme geçiş bu yolla sağlanır. Ölümde ve hayatta bir denge vardır. Bu dünyada ölüm olmasaydı, bizden öncekiler ölmeseydi, ihtiyarlığın verdiği o zavallılık halinde perişan halde insanların yaşayış ve geçimleri nasıl olurdu? İmam-ı Gazalinin dediği gibi: “Yayın eğriliği doğruluğun ta kendisidir. Çünkü doğru olsaydı ok atamazdı.” Yay eğri olsa da attığı ok doğrudur. Aynı şekilde kainattaki noksanlık gibi görünen durumlarda kainattaki kemâli gösterir. Çirkinlik olmasaydı,güzellik nedir nerden bilecektik? Kâinatta hayır, güzellik ve mükemmellik esastır. Şer gibi görünen çirkinliklerde de bir takım hikmetler vardır: 1. Dünyada her şey zıttı ile bilinir. 2. Yüce Allah’ın nimetlerinin değeri ibret yolu ile daha iyi anlaşılır. Hamd ve şükür vazifeleri yerine getirilir. 3.Cenabı Hak iradesini gösteriyor. Dilediği, istediği gibi yaratıyor. Mutezile gibi Allah’ın iradesini inkâr edene cevap oluyor. Olaylar, Yüce Allah’ın iradesinin esas olduğunu, dilediği, arzu ettiği dibi yaratmaya gücünün yettiğini göstermektedir. İnsanların âciz olduğunu, her olay ve hadiselerde,meselelerde Allah’a muhtaç oldukları ikaz edilmektedir. Hayatta başkalarına ibret olsun diye eksik organlı insanlara bir haksızlık yapılmış olmamaktadır. Haksızlık, adaletsizlik söz konusu değildir. Çünkü haksızlık bir haktan ileri gelir. Hâlbuki onların elinden bir hak alınmış değildir. Sadece dağıtılan iyilik ve hediyelerden bazı hikmetler için biraz eksiltme yapılabilir. Mülkün sahibi Allah olduğuna göre mülkünü de dilediği gibi tasarruf eder. Mesela bir adamın alın teri ile helalinden biriktirdiği paraları, yiyecek ve giyecekleri fakirlere yardım etmek istese, fakir ve kimsesizlere değişik bir şekilde dağıtılsa. Bunlardan biri öbürüne verdiğinin aynısını bende isterim diyebilir mi? Bu eşya ve paraları dağıtan insana karşı nankörlük ve itirazda buluna bilir mi? Bana eksik verdin, bu yaptığın haksızlık ve adaletsizlik değil mi? Nerede benim hakkım diyebilir mi?
İSLAM VE KÂİNAT Âlem, duyu ve akıl yoluyla kavranabilen Allah’tan başka bütün varlıklara denir. Sözlükte alamet, işaret ve belirti manasına gelir. Çünkü âlem yaratanın varlığına belirti ve delildir. Kâinat, âlemin içine aldığı bütün varlıklardır. Büyük âlemdir. Kuran-ı kerim âlemi, görünen ve görünmeyen âlem olarak ikiye ayırır. İki âlemin hâkimi olan sadece yüce Allah’tır. Ayet-i kerimede “De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin.”[1] Bildirilmektedir. Kâinatın varlığı, Allah’ın varlığına bir delildir. Kesin olarak inananlar için tabiatta, yeryüzünde deliller vardır. Tabiat, Allah’ın var ve bir oluşunun en büyük delilidir. İlahî sanat galerisi olan bu âlem üzerinde düşünenler Allah’ın varlığını ve birliğini kolayca ulaşabilirler. Çünkü alemdeki varlık, yaratanın damgasını taşımaktadır. Bu bakımdan İslam, kâinatı ve âlemi Allah’ın varlığı ve birliğinin bir delili kabul eder. Bunun neticesinde kâinat, âlem, varlıklar ve tabiattaki güzellikler insanı Allaha imana ulaştırır. [1] Zümer suresi,46. ayet