(OKUMAK-OLMAK YA DA YOK OLMAK) Okumak her şeyin en başı dinin İslamiyet’in doğuşunun insanlığın anlaşılır hale gelmesi konuşup anlaşılır olması için bile Yüce Yaradan’dan bile gelen ilk emirde “ikra” okudur. Okumak var olmaktır. Okumak okunur olmaktır. Okumak lisan sahibi olup hal diliyle halleşmek demektir. Çok coşkulu ve çok heyecan verici bir fuardı. Herkes kendince bir arayış; kendini ifade eden bir arayış ve kaybolmuşluk içerisinde fark edilme çabası içerisindeydi. 7’den 77’ye herkes o mis kokan kitap seli bu selin oluşmasında katkısı olan yağmurun yani gönül erenlerinin arasında kaybolmuşçasına akıp gidiyordu. Gerek okuyor gerekse okumuyorlar olsa da insanoğlu hep bir arayışa aç bir yaratılışla halk olmuştur. Hz. İbrahim (a.s) bunun en bariz örneğidir. Kainatı okuya okuya bir var oluşun bir yaratıcının kulu olduğunun farkına varıp biz insanlığa gelecek olan (Hz. Muhammed sav) mucizevi bir yaratılışın ümmeti olacağımızı onun için kainatın yaratılıp biz de bu yaratılmışlığın mükemmeliyetine şahit olup yaşayalım bir nebzede bir hissedar olalım diye bu dünyaya gelmişiz. Demek oluyor ki insan dediğimiz varlık her ne kadar her şeyi öğrense de her daim en başta hiçbir şeyi bilmiyor olaraktan okumalı ve öğrenmelidir. Bu coşkuyla bu sele katılmalı gören göz okuyan dil olmalı hep biraz daha… biraz dahası deyip okumalıdır vesselam. Gelelim kitap fuarındaki yazarlara ve yayın evlerine… kimler yoktu ki a’dan z’ye herkes vardı. Büyük bir zenginliğin ve büyük bir kültürün var olduğunun kanıtıydı görülen panorama. Herkes üzerine düşen vazifeyi yaparak kitabın ve okumanın ne kadar da önemli ve gerekli olduğunu her yönüyle dile getirmişlerdi. Dışarıdaki sergi ise de biz insanoğlunun kitap okumayıp kendimizi geliştirip yetiştirmezsek vatanımızın ve bizim ve hatta gelecek nesillerimizin akıbetinin nasıl ve ne şekilde olacağının (yaşadığımız çok acı ve vahim olayın) en canlı örneğiydi sanki. Haykırıyordu, asla uyuma her daim diri, canlı, zinde ve çalışkan ol diye… Aslında dün gibiydi yaşanılan o hazin olaylar; lakin zaman öyle hızla geçip gidiyor ki o sele kapılıp ister istemez yaşanılan acılar, hüzünler ve kederler unutuluyor. Her ne kadar zaman geçip gitse de kitap dediğimiz varlık işte bize bunları unutturmaz eğer okursak. Aksi halde hatalar, yanlışlar, tekerrür edip durur ve maalesef hep büyüklerimiz der durur bir arpa boyu yol kat edemedik diye… Daha düne kadar bize Japonlar dememiş miydi? Sizin Çanakkale’niz bizim Hiroşima’nın bin katı… bizler neden, niçin bu kadar çabuk unutuyoruz? Sorusu aslında çok basit okumak… okumak… okumak… Evet, okumayan bir toplum mu oluyoruz yoksa okuyup da gelişi güzel okuduk mu diyoruz. Manasız ve anlamsız mı bakıyoruz o sözcüklere, seslere… Ne dersiniz(!) Okuyalım, vatan için. Okuyalım, insanlık için. Okuyalım, geleceğimiz için. Okuyalım, medeniyet için. Okuyalım, özgür bir yaşam için. Okuyalım, daha güzel bir dünya için. Okuyalım, Resul için. Okuyalım, Allah için. Okuyalım, okuyalım, okuyalım. Not: “Bütün insanlığın kitap okuması dileğiyle… şimdiki ve gelecek insanlığa selam olsun.”