Hz. Peygamber (sav), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda hesap gününde haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verileceğini, verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahlarının zalime yükleneceğini belirtmiştir (Buhârî, Mezâlim, 10).
Allah’ın (c.c.) huzuruna kul hakkı ile çıkmanın çok ağır bir vebali vardır. Çünkü Allah’ın böyle bir günahı bağışlaması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Buna göre gasp, hırsızlık vb. yollarla elde edilen haram para veya mal, sahibi biliniyor ise kendisine yahut mirasçılarına, bilinmiyor ise fakirlere veya hayır kurumlarına onun namına sadaka olarak verilmelidir. Ayrıca Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir.
Gıybet, iftira gibi hak ihlallerinde en doğrusu, hak sahibine durumu anlatıp helalleşmekse de her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından yahut insanlar bundan çekindiklerinden, kendi adına tövbe edip hak sahibi namına da istiğfar, dua etmek veya hayır yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak ihlâllerine keffâret olur (İbn Teymiyye, el-Fetâvâ’l-kübrâ, I, 113).
Bir hadiste Allah’ın huzurunda hesabı sorulacak olan günahlar affedilebilecek olanlar, affedilemeyecek olanlar ve affedilmesi şarta bağlı olanlar şeklinde üçe ayrılmıştır. Birincisinin kulun Allah’a karşı işlemiş olduğu günahlar, ikincisinin inkârcılık, üçüncüsünün de kul haklarından doğan günahlar olduğu bildirilmiş (Müsned, VI, 240), başka bir hadiste de üzerinde kul hakkı bulunan kimsenin hiçbir maddî bedelin geçerli olmayacağı kıyamet gününden önce hak sahibiyle helâlleşmesi istenmiştir (Buhârî, “Meẓâlim”, 10; “Riḳāḳ”, 48). İslâm âlimleri, bu tür hadislere dayanarak Allah katında kul haklarıyla ilgili tövbelerin kabul edilip günahların bağışlanabilmesi için bu hakların sahiplerine ödenmesi veya onların rızalarının alınması gerektiğini bildirmişlerdir (bk. TÖVBE).
Görüldüğü üzere kul hakkı o kadar mühim bir mesele ki özellikle şu günlerde yani pandemi sürecinde maskesiz dolaşılmamalı bunun yanında giyim-kuşam, kılık-kıyafet, hal-hareket ve davranışlarımıza vb. çok dikkat ederek kimsenin hakkını yememeliyiz ve hakkına geçmemeliyiz.
Bunu da sabırla, uhulet ve suhuletle yaklaşarak çözüm üretmeye çalışmalıyız elbette ki. Yaşanılan bu olaylar ve hadiselerden iyi bir ders çıkararak bundan sonraki yaşam evremizde dinimize ve diyanetimize daha da sıkı sıkı sarılarak iyi bir mümin olma yolunda ilerlemeliyiz. Yol bir o kadar uzun aynı şekilde de yakın. İş ki bu durumu kendi lehimize çevirebilmektedir. Zor değil; lakin kolay da değildir. Efendimizin buyurduğu gibi dünyevi ve uhrevi arasındaki sabit dengeyi bulup kollamamız elzemdir.
devam edecek…