Okumak fiili önemli bir konu ancak her konuda olduğu biz bu konuda da ifrat ve tefritten geri durmuyoruz. Ben ülkemizde okuma oranının düşük olduğuna inanmıyorum. Daha önceki yazımda da ülkemizdeki okuma ve basılan kitap oranını vermiştim. Basılan bunca kitabın nereye gittiğini sormuştum? Eğer kitap okunmuyorsa bu kadar kitap niçin basılıyor. Yazarlar kendilerini tatmin etmek için mi basıyor? Yoksa yayınevleri hayır mı işliyor? Soruyorum size hangi firma kar etmediği bir işi devam ettirir? Okunmayan kitabı hangi yayın evi basar? Türkiye kitap basım işinde dünyada 13 ten 11. sıraya nasıl yükseldi? Ve her yıl bu büyüme nasıl devam ediyor? Şimdi bu tezimi ispatlıyorum. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal Zeynioğlu, Türkiyenin kitap okuma oranı bakımından 11. Sırada yer aldığını söylüyor. Düşünebiliyor musunuz, 200’e yakın devlet var ve siz 11. Sıradasınız. Ekonomide bile 18-19. sırada iken (olumsuzluklarda ilklerde olduğumuzu unutmayalım) okumada ilk 11’deyiz. Bu mükemmel bir başarıdır. Şimdi rakamlara bakalım: yayıncılık sektörünün 15 yıldır sürekli büyüdüğünü söyleyen Zeynioğlu, 2014 te %5, 2015’te ise %10 büyüdüğünü belirtiyor. Böyle giderse 2016 yılında da aynı büyümenin devam edeceğini belirtiyor. 20014 yılında 561 milyon kitap basımı yapılmış, kişi başına 7,3 kitap düşüyor. 2015 te ise 620 milyon adet basılmış ve kişi başına 8 kitap düşüyor. Hesap kitap ortada değil mi? Dört işlemi kullanarak bu tezi doğrulayabilirsiniz. Hemen küçük bir hesap yapalım: 620 mil. / 78 milyon= 7,9 kitap düşüyor. Ayrıca 561 mil./ 76 mil= 6,8 çıkıyor. Neymiş efendim Türkiye’de 12 bin kişiye bir kitap düşüyormuş, dünyanın en az okuyanları bizmişiz. Hani nerede 12 bin kişiye bir kitap, hangi hesaba göre sizin hesap… Galiba siz bir yazarın kitabına göre yapıyorsunuz zira hesabınızı Elif Şafak’ın kitaplarına göre yapsanız bile sizin hesaptan çok çıkıyor. Bu ve benzeri paylaşımlar sosyal medyada oldukça yaygın ve Facebook’ta yayınlananların doğru olduğuna en fazla inanan insanlar bizim ülkede imiş. Bu inanış da onu doğruluyor. Fakat gerçek öyle değil ve gerçekte okuyoruz. Ancak tartışmamız gereken konu okumak değil, başka bir şey, asıl onu tartışalım. Kitap okunmasa Kahramanmaraş gibi bir Anadolu şehrine en büyük kitap fuarını ancak bir sene açabilirsiniz. İkinci seneye hiçbir yayın evi gelmez. Ama gün geçtikçe gelen sayısı artıyor. Bunu nasıl açıklayacaksınız? Her konuda olduğu gibi bu konuda da yanlış teşhis yapıyoruz. Bu nedenle çözüm de yanlış oluyor. Oysa sorun okumamak değil, yanlış okumaktır. Evet, tartışmamız gereken konu kitapları nasıl okumalıyız? Her kitap okuyan iyi imdir? Çok kitap okumak bizi doğru adam yapar mı? Gibi birçok soruya açıklık getirmeliyiz. Biz zannediyoruz ki çok okuyan çok bilgili ve kültürlü olur. O nedenle sürekli okuyun diyoruz. Mesele çok okumak değil, çok anlamak, çok düşünmek ve düşünebilmektir. Çünkü okuduklarımız değil sindirdiklerimiz bizi bilgili kılar. Okumak bazılarını daha da yobazlaştırabilir bu da zararlıdır. Okudukça ufkunuz açılmıyor, radikalleşiyor ve hümanizmden uzaklaşıyorsanız okumayı bırakın. Aşk romanı okumayanlar var. Ancak aşk romanlarında oğlan ile kızın hayatına odaklanıyorsanız okumayı bırakın. Bir aşk romanında bile dünyalar kadar bilgi ve görüş kazanamıyorsanız yanlış okuyorsunuz ve bir adım ileri gidemiyorsunuz demektir. İkinci olarak da şu kitapları okuma, falan yazara bakma gibi yanlış telkinlerde bulunanlar var. Aşk romanı, solcu, komünist veya dinci kitapları okuma gibi yanlış telkinler, insanların yanlış yetişmesine neden oluyor. Falan yazar vatan haini, filanca din düşmanı öteki Ateist diğeri sapık ve daha nice yaftalamalarla insanların özgür düşünme ve farklı fikirler edinmesini engelleyerek kaliteli insan yetişmesini engelliyoruz. Bu durum devam ettiği sürece de ne kadar okursak okuyalım cehalet değişmez ve gitmez. Aslında çok okuduğumuza göre bilgili ve entelektüel olmamız gerek diye düşünüyoruz. Ancak halk saygısız, kaba ve cahilce konuşuyorsa mutlaka az okuyoruzdur diye düşünüyoruz. Bu nedenle okumadığımızı zannediyoruz. Oysa okuyoruz ve rakamlar bunu doğruluyor. Ona bakarsanız dünyada en çok İngilizce dersi gören de biziz. Ama konuşamayan tek millet de biziz. Yine üniversiteyi en çok çalışan değil en iyi çalışan kazanıyor. Günde 20 saat çalışan kazanamıyor ancak 4-5 saat çalışan kazanabiliyor. Bu nedenle bizler de çok okuyan dar görüşlüleriz. Çünkü okumak bizi açmıyor bize yeni ve değişik fikirler vermek yerine bizim fikirlerimizi sabitleştiriyor. Bu nedenle okumadığımızı zannediyoruz. Önemli olan çok okumak değil doğru okumaktır. Okumasını bilmektir. Kitap okumak değil, kitabı okumaktır. Biz kitap okumasını öğretmeliyiz. Soran sorgulayan nesiller yetiştirmeliyiz.