BİRKAÇ gün önce kentimizin önde gelen işadamlarından birisi ile sohbet ediyoruz.
Malum, seçimden çıkmış bir ülkede ne konuşulur ve tartışılırsa, biz de o atmosferin içindeyiz.
Söz döndü dolaştı, eski Başbakan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’a geldi.
İşadamı dostumuz, “Neden bu seçimlerde hiç yoktu?” diye sordu.
Bildiğimiz, duyduğumuz kadarıyla partisinin neden onu yok saydığını ve seçim programlarına neden koymadığını anlattık.
Ne Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör’ün ne de diğer adayların hiçbir çalışmasında yoktu.
Sadece Türkoğlu’nda Osman Okumuş’un programına katıldı.
Öğrendiğimiz kadarıyla o programı da parti yapmadı, bizzat Veysi Bey Osman Başkanı arayarak gelmek istediğini söyledi.
Başka ilçeleri arayıp reddedildi mi, onu bilmiyoruz.
Aslında işadamı dostumuzun yanıtını aradığı soru şuydu: “Bunca yıl partide önemli mevkiilere gelmiş Veysi Kaynak, nasıl oldu da bir anda siyaset sahnesinden silindi?”
Sorunun yanıtını en iyi bilenlerden olduğum için güldüm tabi…
Hani Türk filmi repliklerinde vardır ya, “gözümün önünden film şeridi gibi geçti…” diye…
O misal, sorunun yanıtı hazırdı ama onu bu memlekette belki de en iyi tanıyan üç beş kişinin içinde biri olarak düşündüm bir süre…
Allah var, üzüldüm de…
Dedim ki; “Sen Rodeo nedir bilir misin?”
Cevap verdi işadamı dostumuz: - Bir adam var... Ata biniyor... At sıçrıyor, sıçrıyor... Adam da düşmemek için çabalıyor.
“Evet bravvo bildin…” dedim…
Maraş siyasetindeki atından düşen Rodeo da Veysi Beydir işte…
ETME, BULMA DÜNYASI
HÜNER, Rodeo’nun attan düşmemesiydi…
Zaaflarına yenilip başka şeylere bakarsan, o atın seni atması farz olur.
Aslında şahsi düşüncem, Başbakan Yardımcısı olduktan sonra onun artık genel merkez politikacısı olacağı yönündeydi ama yanıldım.
Eğri ya da doğru bilemem ama Ankara’da Ak Parti kulislerinde herkesin söylediği bir şey var: “Veysi, zaaflarına yenildi…”
Artık ne zaaflarıysa bunlar…
Bazen insanların başarılarını, hatta geleceklerini, işte böyle “zaaf”ları yok ediverir.
Bir ömür verdiği emekler, çabalar, zaaflarından dolayı bir anda yok oluverir. Bir süre sonra insan düşünmek zorunda kalır, çünkü elindekiler, var olanlarda kaybolmuştur artık.
Ancak ne kadar düşünürse düşünsün, artık vakit geçmiş, tren gardan ayrılalı saatler olmuştur.
Peki şimdi ne yapıyor?
SİYASET, ZOR ZENAAT…
MARAŞ’TAYSA gündüz bağında, gece ise bulabilirse birkaç kişi ile ofislerde zaman geçiriyor…
Bir elin beş parmağını geçmeyen arkadaş çevresi ile “üç kişilik kanepeye hafif yayılarak” uzanıyor, ara ara da eğer alıp gelen olursa “bülbül yuvası” yiyor.
Tabii o eskiden kendisine çok emek vermiş dostları da yanında yok artık!
Vefasızlıklarından değil, zirveye çıktığında onu görüp tanıdıktan sonra boşaldı bugün çevresi de…
Kendisinin en güçlü olduğu dönemlerde bile, onlar için kılını kıpırdatmadığı için…
Şu anda telefonla bile, ancak kendisi ararsa konuşuyorlar o eski dostları.
Üstte demiştik ya “siyaset zor zenaat” diye…
Zira o artık "zor zenaatın" günlük kısmından mecburi bir şekilde jübilesini yaptı.
Merak ettiğim tek bir şey var.
Acaba düşünüyor mudur, “Nasıl oldu da böyle yapayalnız kaldım ben?” diye…
Vesselam Veysi Bey, dünya böyle işte…
Etme, bulma dünyası…
YATACAK YERİ YOK:
REKLAMCI DİNDARLARIN
İBADETTE gizli, kabahatte gizli şiarına aykırı davranıp “işte ben böyle dindarım” dercesine yaptığı ibadetleri milletin gözüne sokarcasına sosyal medya hesaplarından ifşa eden, bununla da yetinmeyip yediği yemeğin bile fotoğrafını paylaşanların…
YATACAK YERİ ÇOK:
MÜTEDEYYİN MÜSLÜMANIN
YAPTIĞI hayırlarının ve dini vazifelerinin reklamını yapmayan, “sağ elin verdiğini sol el görmeyecek” şiarından hareket edip, “Allahın verdiğini dağıttıkça çoğalıyor” inancı ile yoluna devam eden, gerçek Allah dostu mütedeyyin müslümanların…