Bediüzzaman'a Göre Mehdi Meselesi
Bediüzzaman (Said-i Nursi Hazretleri) öncelikle meselenin mübhem olmasının ve Mehdi’nin herkes tarafından bilinmemesinin hikmetini açıklamaktadır. Mehdi ve Süfyan gibi âhir zamanda çıkacak bazı şahısların mübhem oluşları sebebiyle, çok zaman evvel, hatta tabiîn zamanında çıkışları beklenmiştir. Yetişmek emelinde bulunmuşlardır.
"İşte bu da, kıyamet gibi, hikmet-i ilahiyye iktiza eder ki, vakitleri taayyün etmesin. Çünkü her zaman ve her asır kuvve-i maneviyyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak "Mehdi" mânâsına muhtaçtır. Bu mânâda her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lakaydlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müthiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer tayin edilseydi, maslahat-ı irşadı umumi zayi olurdu."49
O halde diyebiliriz ki, Bediüzzaman'a göre her asrın, her dönemin bir Mehdisi vardır. Buradan anlaşılıyor ki Mehdi bir şahıstan ibaret değildir. Her ne kadar "Büyük Mehdi"den bahsediyorsa da
"Her bir asır me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini te'yid edecek bir nevi Mehdî'ye muhtaç olduğundan, rahmet-i İlahiyyeile her devirde belki her asırda bir nevi mehdi âl-i beytten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihyâ etmiş."
Buna örnek olarak siyaset âleminde Abbasi halifelerinin üçüncüsü olan Mehdi"yi (875-885) örnek göstermektedir. Diyanet âleminde Şeyh Abdülkadir-i Geylânî ve Şah-i Nakşibend'i misal vermektedir. Bunları "Büyük Mehdi’nin bir kısım vazifelerini icra eden zâtlar" şeklinde değerlendirmektedir.50
Büyük Mehdi'nin, gücünü âl-i beyt denilen Hz. Muhammed'in (sav) soyundan gelene seyyidler cemaatinden alacağını belirtmektedir.
"Dünyada mütesânid hiçbir hânedan ve mütevâfık hiçbir kabile ve münevver hiçbir cemiyet ve cemaat yoktur ki, âl-i beytin hânedanına ve kabilesine ve cemiyetine ve cemaatine yetişebilsin."51
Nitekim "Yalnız akrabalarıma muhabbeti isterim"52 şeklindeki âyeti yorumlayan Bediüzzaman, Resulüllahın bu sevgiyi istemesi, nesebi akrabalık cihetiyle olmadığını belirtir. Büyük zâtların, rehberlerin umumiyetle âl-i beytten çıkacağından dolayı, ümmetin onların etrafında kenetlenmesini istemektedir.
"Resul-i Ekrem (sav) gayb aşina nazarıyla görmüş ki, al-i beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek. Alem-i İslâmın bütün tabakatında, kemâlat-ı İnsaniye dersinde rehberlik ve mürşitlik vazifesini görecek zâtlar, ekseriyet-i mutlaka ile, âl-i beytten çıkacak."
O, Resulüllahın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e büyük şefkatini de bu şekilde izah etmektedir. Nesebi ve akrabalık hissinden gelen bir şefkat olmadığını açıklayarak, Hz. Hasan ve Hüseyin'e büyük alakayı gösterirken, onların mübarek neslinden gelen imamları, kutupları ve mehdileri görmüş "Ve onların umumu namına başlarını öpmüş. Evet, Hz. Hasan'ın başını öpmesinde, Şah-i Geylanî'nin hisse-i azimesi var."53 Burada Hz. Peygamberin âl-i beytine çok önem verdiğini, Müslümanların her dönemde onların etrafında kenetlenip İslâmı ihyaya çalışmalarının gereğini vurgularken, bu mübarek soydan birçok mehdinin geldiğini de ifade etmiş bulunmaktadır. Mehdi’yi bir şahıstan ibaret görmediği de anlaşılmaktadır.
Al-i beytin önemli şahsiyetlerinden bazı örnekler veren Bediüzzaman'a göre bunların her biri birer mehdidirler. Meselâ milyonlar müridi olan Sünûsi tarikatının lideri Seyyid Ahmed es-Sünûsî (v.1320/1902), Seyyid İdris (v.13701950 ?) gibi diğer bir zât yüz binden fazla Müslümanlara rehberlik ediyor. Seyyid Yahya (v.1368/1948) gibi bir başka seyyid yüzbinler insanlara emirlik ediyor. "Bu seyyidler kabilesinin efradlarında böyle zahiri kahramanlar çok olduğu gibi, seyyid Abdulkadir-i Geylâni(v.562/1167), Seyyid Ebu'l-Hasen eş-Şazelî(v.657/1258), Seyyid Ahmed-i Bedevî(v.675/1276) gibi zâtları da "manevi kahramanların kahramanları" olarak takdim etmektedir.54 Herbiri bir tarikatın lideri veya başka bir vesileyle birer hizmetin başında bulunmaları hasebiyle bunları "kumandan" tabiriyle tavsif etmektedir.
Namazın içinde teşehüdde bütün Müslümanların günde en az beş defa okuduğu duâda şöyle denilmektedir: "Allahım, Hz. İbrahim'e ve onun âline salat gönderdiğin gibi, Efendimiz Hz.Muhammed'e ve onun âline de salat gönder." Peygamberlerden oluşan Hz. İbrahim'in al-i beyti beşeriyeti hidayet nurlarıyla aydınlatmışlardır. Hz. Muhammed'in âl-i beyti ise mertebe itibariyle peygamberlere yetişmeseler de her biri birer peygamber kadar hizmet vermiş ve vermeye devam etmektedir.
Bediüzzaman’a göre, o kumandanların toplamı, muazzam bir ordu teşkil eder. Eğer maddî şekle girse ve bir dayanışma ile fırka vaziyetini alsalar, İslâmiyet dininin milliyet-i mukaddesesini, rabıta-ı ittifak ve uyanmaya vesile yapsalar, hiçbir milletin gücü onlara karşı dayanamaz.
"İşte o pek kesretli, o muktedir ordu, âl-i muhammed aleyhissalatu vesselam'dır ve Hz. Mehdi'nin has ordusudur."55der.
"Evet bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senetlerle ve an'ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve ali haseb ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, al-i beytten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatın fırkaları başında onlar ve ehl-i kemâlin nâmdar reisleri yine onlardır. Şimdi de kemiyeten milyonları geçen, bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih ve kalpleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihandeğer şeref-i intisabiyle serfirazdırlar. Böyle bir cemaat-i azime içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandıracak hâdisat-i azimevücuda geliyor... Elbette o kuvvet-i azimedeki bir hamiyet-i aliye feveran edecek ve Hz. Mehdi başına geçip, tarik-i hak ve hakikata sevkedecek. Böyle olmak ve böyle olmasını; bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, adetullahtan ve rahmet-i ilahiyyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız."56
Hz. Mehdi'nin ve ona bağlı olan nurani cemiyetin vazifesi ve hizmetini anlatırken, onların "Süfyan komitesinin rejim-i bi'dakâranesini" tamir edeceklerini belirtmektedir.57Bu ifadelerinden anlaşıldığına göre, Hz. Mehdi'nin hizmeti kaba kuvvet ve güç kullanmaya dayalı bir hizmet olmayacaktır. Manevi bir tamirat ve ıslahat faaliyetidir.
Görüldüğü gibi Bediüzzaman'ın mehdilik hakkındaki düşüncesi İbni Haldun'un sosyolojik tahliline uygunluk arzetmektedir. Mehdilik fikrini reddeden muasır yazarlardan Abdulkerim el-Hatip ve Abdullah es-Semman gibi zâtlar bu yorumu görmüş olsalardı, mehdilik meselesini kökten reddetmezlerdi kanaatindeyim.
devam edecek…