Ey pay-bend-i damgeh-i kaydı nam u neng Ta key heva-yı meşgale-i dehr-i bi- direng (Ey şöhret ve nam endişesinin tuzağına ayağı bağlı olan kişi, ne zamana kadar bu kararsız dünyanın işiyle uğraşma hevesinde olacaksın?) An ol güni ki ahır olup nev-bahar-ı ömr Berg-i hazane dönse gerek ruy-ı lale-reng (İlkbahara benzeyen ömrün sona erip lale renkli yüzün sonbahar yaprağına döneceği o günü düşün.) Ahır mekanun olsa gerek cür’a gibi hak Devran elinden irse gerek cam-ı ayşa seng (Sonunda yerin, kadehin dibinde kalan son yudum gibi toprak olacak, feleğin elinden hayat kadehine taş gelecektir.) İnsan odur ki ayineveş kalbi saf ola Sinende n’eyler adem isen kine-i peleng (Kalbi ayna gibi saf olan kimse, gerçek insandır; eğer insan isen, kalbinde kaplan kini ne arıyor?) İbret gözinde niceye dek gaflet uyhusı Yetmez mi sana vakı’a-i Şah-ı şir-ceng (İbret alma gözünde gaflet uykusu ne zamana kadar sürecek? Sana, aslan gibi cenk eden padişahın başına gelen hal yetmez mi?) Ol şeh-süvar-ı mülk-i sa’adet ki rahşına Cevlan deminde ‘arsa-i ‘alem gelürdi teng (O mutluluk ülkesinin ünlü birincisinin atına, dolaşmaya çıktığında, dünya alanı dar gelirdi.) Baş egdi ab-ı tigına küffar-ı Üngürus Şemşiri gevgerini pesend eyledi Freng (Macar kafirleri, kılıcının suyuna, parlaklığı ve keskinliğine, baş eğdiler; Fransızlar da kılıcının cevherini beğendiler.) Yüz yire kodı lutf ile gül-berg-i ter gibi Sanduka saldı hazin-i devran güher gibi (Yüzünü, taze gül yaprağı gibi lütfedip yere koydu; devran hazinedarı, onu mücevher gibi sandığa salıverdi.) Baki Divanından Seçmeler