BİR kaç gün önce Mimar arkadaşım
Mustafa Şenel ile beraber TBMM’de Ak Parti milletvekili
Mehmet Uğur Dilipak’ın misafiri olduk. Sevgili Dilipak’a;
“Dün göğsüne ziyaretçi kartı takarak girdiğin meclise, bugün milletvekili rozeti takarak giriyorsun. Aradaki fark ne?” diye sordum. Çok ilginç bir benzetme yaptı Dilipak.
“Hani” dedi,
“daha çok köylerde olur, insanlar omzuna aldıkları kalasın iki tarafına denge sağlayarak su kovası takar ve bütün ağırlık bedene çöker ya. İşte tıpkı onun gibi çok ağır bir sorumluluğun altına giriyorsun. Dostlarımdan dua bekliyorum, yıkılmadan dimdik ayakta inşallah bu görevimizi tamamlayalım, sorumluluğumuzu yerine getirelim.” Dilipak çok haklı, haklı olmanın ötesinde aslında Türk seçmeni o ağır sorumluluğu sadece kendisine yüklemedi, iktidarın tamamına yükledi. İki seçim arası birbiri arasında bile uzlaşamayan muhalefeti gören seçmen, krizden korktu. Aslında kriz dönemlerindeki milletvekili seçimlerinde seçmen açısından en önemli etken
“Bizi krizden hangi lider ya da hangi siyasi kadro çıkarır?” sorusudur! Vekil Dilipak, hafızalarımızı tazeledi ve bizi mazideki seçimlere götürdü. O ünlü 1988 krizinde
Turgut Özal’ın ANAP’ı iktidardaydı; 1989 seçimlerinde
Süleyman Demirel komutasındaki Doğru Yol Partisi
“Kurtar bizi Baba” sloganıyla Özal’ın kurduğu ANAP’ı yerle yeksan etmişti... Sonrasında 2001 krizini hatırlayın; iktidarda yaşlı Başbakan Ecevit ve çekişmeli bir koalisyon... Hiçbiri
“vatandaşı kurtarma” umudu yaratamadı, 2002 seçimlerinde hepsi silindi,
“yeni umut” olarak
“Bu şarkı burada bitmeyecek” diyen
Recep Tayyip Erdoğan’ın Ak Partisi iktidara geldi. İktidarların gidiş gelişi dünyada da hep böyle olmuş! Ekonomik krizle gelen iktidarlar, hep ekonomik krizle tekrar iktidardan gitmişler… Dünya tarihine baktığımızda 1929 yılının ekonomik krizi Amerika’dan Avrupa’ya merkez soldan yeni yüzleri, yeni politikaları iktidara getirmişti. Keza Almanya’da da Nazileri...
BİZİ KİM DAHA İYİ YAŞATIR? İŞTE Türkiye’de son yapılan genel seçimlerde vatandaş,
“Bizi kim daha iyi yaşatır?” sorusunun cevabını muhalefette bulamadı, Ak Parti’yi bir kez daha hem de yüzde 50’ye yaklaşan bir çoğunlukla iktidara getirdi. Türk seçmenindeki değişimi getiren asıl etken şudur: Ak Parti, İstanbul dükâlığının, elitistlerin değil, Anadolu’nun partisi oldu. Bunca yıllık metal yorgunluğuna rağmen
“yüzde 50’yi getiren ana motivasyon”, Anadolu’da yapılan duble yollar, sağlık alanındaki yatırımlar ve konut hamlesi ve en önemlisi de Türk seçmeninin yüreğini soğutan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış dünyaya karşı dik duruşudur. Muhalif cephe diyebilir ki:
“Bunları genelleme yapmışsın. Bir de Kahramanmaraş’a bak! Verdiğiniz o büyük değişim ve dönüşüm Kahramanmaraş’ta yaşanmadı ama…” Dostlar bu işin aması maması yok!
Kahramanmaraşlı seçmende bağırıp çağırıyor, eleştiriyor ama yine de muhalefete ülkeyi teslim etme güvenini bulamayıp gidip lambanın altına mührü vuruyor. Uğur Dilipak’ın rozetine tekrar dönecek olursak… Siyasette 24 saat çok uzun bir süre ama liderine bu kadar bağlı bir vekil, o rozeti üçüncü kez de takarsa kimse şaşırmasın!