Son dönemde başta küresel terörizm olmak üzere yeni tehditlerle mücadele edebilmenin devletlerin ancak aralarında yapacakları güçlü bir işbirliği sayesinde mümkün olabileceği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede oluşan yeni ittifakların da dönemin yeni tehditleri ve güvenlik sorunları kapsamında geliştiğini söylemek mümkündür.

 Bu bağlamda NATO’nun bekleneni verememesi başta Türkiye olmak üzere diğer ittifak üyeleri tarafından da sorgulanmasına neden olmuştur. NATO’nun yeniden sorgulanması Türkiye’ye kendi güvenlik politikalarını oluşturma fırsatı tanıdığı görülmüştür. Aynı zamanda Türkiye’yi yaşamış olduğu terör saldırıları ve sınır güvenliği sorunları yeni ikili ittifak arayışlarına yöneltmiştir. Bu kapsamda NATO’dan istediği desteği alamayan Türkiye’nin yüzünü Rusya’ya çevirdiği görülmektedir.

NATO-Türkiye ile ilişkilerine bakıldığında ise Türkiye, Afganistan ve Kosova görevlerine, Akdeniz’in güvenliğini sağlama ve korsanlarla mücadele konularında İttifak’a destek vermeye devam etmektedir. Diğer taraftan NATO, Türkiye’ye özellikle terörizmle mücadele konusunda istediği desteği vermemektedir. Bundan dolayı Türkiye, NATO’dan bağımsız güvenlik politikaları geliştirmeye ve bunları uygulamaya muktedirdir.

 Bu kapsamda Türkiye, S-400 hava savunma sisteminin alınmasını da güvenlik politikalarının bir parçası olarak görmektedir. Çok değişkenli bir küresel sistemin hâkim olmaya başladığı bu dönemde devletlerin, uluslararası örgütlerden bağımsız olarak güvenlik sorunlarını çözmeye çalıştıkları görülmektedir. Bu çerçevede Türkiye’nin de ne tamamen yüzünü Doğu’ya çevirerek ne de kendini izole ederek Batı ile ilişkilerini devam ettirdiği görülmektedir. Bölgesel bir aktör olarak Türkiye, Doğu-Batı arasında bir dengeleme politikası kurarak, başta ulusal güvenliği olmak üzere diğer birçok çıkarları için faydacı bir anlayışı içeren güvenlik algılamalarını tercih etmektedir.

 Türkiye, NATO-Rusya gibi bloklar arasında tercih yapmak yerine rasyonel güvenlik politikaları çerçevesinde başta sınırlarının terör tehditlerinden arındırılması olmak üzere ekonomik çıkarlarını maksimize etmek üzere güvenlik politikalarını belirlemeye çalışmaktadır. Son dönemde Türkiye-Rusya ilişkilerinin hızla ilerlemesine Türkiye’de artan Batı ve ABD karşıtlığının da olumlu bir katkı yaptığını söylemek doğru olacaktır. Yine Türkiye, TSK’nin sınır bölgelerinde ulusal güvenliğini sağlamak için yapmış olduğu başarılı operasyonlarıyla bölgesinde güçlü bir güvenlik aktörü olarak kalmaya devam etmektedir. Türkiye’nin NATO ile ilişkilerinde ise; bu örgüte karşı güçlü bir güvenlik bloğu oluşmadığı ya da böyle bir oluşumun içinde bulunmadığı sürece İttifak’tan ayrılması, hem savunma harcamalarının artmasına hem de yeni tehditlerle karşı karşıya gelmesine neden olabilecektir.

ABD ile yaşanan S-400 krizi temmuz ayı içerisinde netleşecek gibi duruyor. "Trump başka, Trump yönetimi başka" yaklaşımının iyi irdelenmesi  gerekiyor.. S-400 konusunda ABD'de tam bir "görüş birliği" olduğu, bunun içinde Kongre'nin hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat kanadının yer aldığı; Dışişleri, savunma bakanlıklarının yanı sıra istihbarat ve askeri uzmanların da Türkiye'nin Rusya'dan bu silah sistemini almasına karşı olduğunu biliyoruz.

Ayrıca Washington'daki karar alma süreçlerini yakından etkileyebilen Yahudi, Ermeni ve Rum lobilerinin de bu süreçte Türkiye karşıtı faaliyetlerini artırdığı bilinen bir gerçek.

Bunlara ek olarak, Pentagon'un Türkiye'nin F-35 programından çıkarılmasına ilişkin mektubun Beyaz Saray'ın bilgisi ve onayı ile gönderildiğini biliyoruz.

Japonya’daki G-20 zirvesinde Trump, S-400 meselesinde topu sabık başkan Obama'yı kastederek outa attı. Türkiye'nin kale vuruşu ile oyuna başlamasını bekliyor. Biraz oyalanmamız için ağzımıza bir parmak bal sürdü. Yukarıda da belirttiğim nedenlerle ABD’nin ulusal meselelerinde Trump etkisiz eleman.

Hatırlayın Suriye'yi boşaltıyoruz demesinin üzerinden ne kadar süre geçti. G-20 zirvesinde S-400 konusu görüşülürken eş zamanlı Pentagon:" Trump Türkiye'ye kaygılarını iletti" açıklanmasını yaparak bu sürecin sancılı olacağı izlenimi verdi