Her deprem oluşunda yine can kayıplarının yanında, maddi ve manevi kayıpları yaşıyoruz.
Ülke olarak bir üzüntü içine giriyoruz.
Depremin neden olduğu can kayıplarını, yıkılan binaların sağlam olup olmadığını tartışırken, bir suçla arama telaşına giriyoruz.
Nedenlerini, hangi kurumunu ve kişinin sorumluluğu olduğunu sorgulamaya başlıyoruz.
Allah göstermesin yeni bir depremle karşı karşıya kaldığımızda aynı kayıpları yaşarken, tartışmaları yapmayı sürdürürken, yine üzüleceğiz.
Kahramanmaraş her zaman Fay hattında olduğu yıllarca söylenir, Hatta Karamaraş denilir…
Uzun yıllar önce yaşanan bir deprem imiş…
Ben o zamanları bilmem ama çok can kayıpları olmuş…
Şimdi gelinen noktaya baktığımızda bir gerçeği unutmamak gerek, Deprem değil bina öldürür!
Türkiye, bir kez daha sarsıldı geçen haftalarda…
Hem mecazen hem de gerçek anlamda.
Yer yerinden oynadı, Güzelim İzmir’i moloz dumanı kapladı.
Türkiye’nin incisi Ege’yse; Ege’nin de incisi İzmir, toz duman oldu birden bire…
Bu sürede iki şey canımı çok yaktı. Biri, bir depremzedenin “Biz de iyi binalarda oturmak isteriz, ama gücümüz buna yetiyor” demesiydi yıkılan evinin başında konuşurken. Şans eseri canını kurtardı ancak mal da canın yongası değil mi? Hem de içinde bulunduğumuz bugünlerde…
Bir diğeri de, 91 saat sonra molozlar arasından çıkan bir el… Ayda’nın eli…
Ayda, ilk çıktığında “Anne” dedi… “Anne!”
O küçücük bedeninin üstüne binanın yıkılması yetmedi, adeta dünyası da başına yıkıldı Ayda’nın…
Çağırdığı annesi yoktu. Bir daha göremeyecekti.
Farkında değil belki, ama “Ben annemi çok küçük yaşta kaybettim” cümlesinin ağırlığını taşıyacak ömrü boyunca.
Diyecek ne bir söz var, ne de kurulacak bir cümle…
Herkes gibi soramıyorum “Toplanan deprem vergileri nerede?” diye.
Söyleyebileceğim tek şey, “Deprem değil, bina öldürür.
Japonya beşik gibi sallanırken binalarında en ufak bir çatlağın olmaması buna örnek…
Bizde ise bir sallantı dünyamızı yıkıyor…
Kentsel Dönüşüm ile yavaş yavaş tüm şehirlerimiz, il ve ilçe merkezlerimiz hatta köylerimiz bile yenilenmek zorunda.
Ama alan bazlı Kentsel Dönüşüm tabi ki.
Kahramanmaraş için Tekke, Serintepe, Divanlı, Kayabaşı, Mağaralı…
Mecbur kalındığında ekonomik ömrünü tamamlamış bir binanın yıkılıp, yerinde yenilenmesi de güzel bir hizmettir ama yeterli değildir.
Kentsel Dönüşüm bundan ibaret değildir.
En az 5 ha (50 bin metrekare) alan içerisinde alt yapısı, üst yapısı, yol, park, tarihi ve doğal unsurları, sosyal ve kültürel değerleri ile yenilenme Kentsel Dönüşümdür.
Teknik olduğu kadar sosyal bir hizmettir.
Devletin bir görevi de iyi bir denetim ve ceza sistemidir.
Etrafındaki tüm binalar sağlamken yıkılan binalar tamamen kötü imalat ve yetersiz denetim sonucudur.
Hiçbir fay hattı mayın gibi noktasal olarak tek bir binaya etki etmez.
Tüm yıkılan binaların müteahhidi var, projecileri var, malzeme tedarikçileri var, Belediye, İl Özel İdare veya Çevre Şehircilik Müdürlükleri tarafından kontrol ve kabul işlerini yapan mühendis ve mimarları var.
Bazılarının yapı denetim elemanları da var.
Hiçbir çürük bina ihmal veya art niyet olmadan bu kadar teknik adamın gözünden kaçmaz.
Her şeyden önce yıllarca yaptığımız birikimi vererek hem kendimizin hem sevdiklerimizin canını emanet edeceğimiz binaları alırken seçici olmalıyız...
Türk insanı olarak araba alırken elli kişi ile istişare ederiz, mobilya, beyaz eşya alırken komşulara sorarız, karpuz alırken bile en iyi manavı araştırırız. Ama ev alırken alırız gitsin.
Bu iş böyle olduğu sürece de üzülmeye devam ederiz.
Allah’ım Deprem acısı yaşatmasın temennisi hoşcakalın.