(Okuma alışkanlığı aileden, çevreden ve eğitim sisteminden beslenemiyorsa, sonradan kazanımı zorlaşır.)  Benim güzel insanlarım okumuyor, okumayı sevmiyor, ona zaman ayırmıyorlar. Ülke genelinde bu olumsuz görüntü bize hiç yakışmıyor. Bu yüzden onları suçlamaya hakkım olmadığını da biliyorum. Aile ve eğitim sistemi içinde bu alışkanlığı veremiyoruz onlara. Oysa sigara, kahve, gazino, sinema, ekran bağımlılığı vb. alışkanlıkları rahatça kazanıyorlar. Çevre eğitiminin olumsuzluklarına da daha açık ve duyarlılar. Bu alışkanlıkların çoğu önce özentiyle başlıyor, sonra bağımlanıyor kişiler. Okuma işlevi kolay bir iş değildir: Kişi düşünceyi de devreye sokmak zorundadır. Söz konusu düşüncenin de kullanılmasıdır. Ne var ki insanımız hep kolayı seçiyor, zorun ucunda açan doyuma ulaşmanın heyecanından, erincinden yoksun kalıyor. Çoğu insanımız okumayı salt ekmek ve meslek edinme yolu olarak algılar. Doğru, bu yaşamın önemli bir yanı… Bir önyargıda bulunmak istemiyorum. Ancak tahsil yapmakla okuma alışkanlığı edinilemediği de ülkemizin olumsuz başka bir doğrusu diye düşünüyorum. İstiyoruz ki diğer boşluklar da doldurulsun. Bu konuda okuma alışkanlığı edinmenin, hobilerimize zaman ayırmanın önemi yadsınamaz. Yakın dostuma bir kitap vermiş, okumasını, hoşlanacağını söylemiştim. Yanıtı: “Okumakla karın doymuyor ki’ olmuştu. Okumayı bir mide sorunu gibi algılayanlarımız da az değildir. Bunlar, ruhsal ve beyinsel açlıklarının bilincine varamıyorlar,  bir türlü. Yaşama salt bir beslenme sorunu gibi baktığımızda, bir yanımız boşa düşmez mi? Bunu her canlı yapıyor. Oysa biz insanız. Yoksa bir günde doğup- ölen nice sıradan varlıklardan ne farkımız kalır? Bir de yaşadığımız toplumda saygınlığımızın ölçüsü olmaz mı okumak? Okuyan kişinin ufku genişler, beyinsel birikimi artar, algılama, yorum yapma gücü gelişir, kişiliğine kalıcı değerler katar. Bana göre okuyan ışıklı insandır. Girdiği her karanlık ortamı aydınlatır. Her suskun birliktelikleri seslendirir, iletişimi geliştirir, dostlukları pekiştirir, bilgilendirir ve bilgiye ilgi uyandırır. İnsan için az şey mi bunlar? Uygar insana da yakışan bu olmalı, değil mi? Okumadan bizim dışımızdaki dünyaya nasıl gireceğiz? Geçmişe nasıl uzanacağız? Kendi kültürümüzü nasıl tanıyıp, özümseyeceğiz. Uygarlıklar arası kültür iletişimini nasıl kuracağız? Bu soruların olumlu yanıtları okuma alışkanlığı kazanmanın içinde saklıdır, elbette. Ne var ki okuma alışkanlığı edinmemize dönük ilgi ve isteğimiz yeterli değildir. Ailede, okulda, okuma alışkanlığı kazanamadığımız, kazandıramadığımız,  düşündürücü gerçeğimiz ve de açmazımızdır. Okuma yerine kulağı, çeneyi kullanma kolaylığından kurtulamıyoruz, bir türlü. Bu yetersizlik, bu olumsuzluk, aileden eğitim sistemine kadar çok yönlü nedenlere bağlanabilir. Burada kendimizi, (aile) eğitim sistemimizi irdeleme, sorgulama gereği öne çıkıyor. Bir ülkenin okuma alışkanlığı yüzdesi, o ülkenin kültür düzeyinin belirleyici ölçüsüdür, bence. Gelin görün ki beslenme, kahve, gazino, sinema, ekran, sigara ve oyun kültürümüz kadar, okuma alışkanlığı kültürümüzü geliştiremiyoruz. Bu yüzden kasete, sigaraya ve çeşitli eğlencelerimize ayırdığımız parayı gazete, dergi ve kitaplardan esirgiyoruz. Gösterişe ve özentiye dayalı dış görüntümüzü bezerken, beynimizin ve yüreğimizin bezeği, doyum alanı kitaplara gereken ilgiyi duyduğumuzu söyleyemeyiz.