“Banadeğmeyen yılan da olsa bin yaşasın! Elin keçisinden bana ne?

                     Altta kalanın canı çıksın. Düşene bir tekme de sen vur.”

Olumsuz bir yönlendirme ifade eden bu tür sözler insanayakışmıyor diye düşünüyorum. Bireysellik, kişisellik ve bencillik kokan busözleri duymak bile incitir beni. Bu kullanım hangi mantıkla bağdaşır? Doğrusuanlamak çok zor…

Hele de insanın toplumsal bir varlık olduğunu düşünürsek,birbiriyle var olduklarını anlamakta, kabullenmekte zorlanmayız, değil mi?Toplumsallığın oluşturduğu birçok değerleri yok saymak, onları incitmek tümerdemsel değerlerimizi hiçe saymak anlamına gelmez mi? Bunlar, bencilliğibesleyen, bireyselliği öne çıkaran, acıma ve merhamet duyarlılığı körelmişinsanlara yaraşan ifadelerdir, bence…  

  İnsan toplumsalbir varlıktır. Onun bir ferdi ve öğesidir. Yaşadığı toplum ona kan verir, canverir. O nedenle birey yaşadığı topluma muhtaçtır. Ondan güç ve güven alır. Herülkede yaşayan insanlar bağlayıcı toplumsal değerler oluşturmuşlardır. Bunlar,ister yasal, ister inanç, ister milli ve ahlaki değerler ya da erdemler deyin otoplumun bireylerini bağlayıcı bir işleve sahiptir. Bu değerleri hiçe saymagibi bir hakkımız yoktur. Aksi halde birtakım yaptırımlara konu oluruz.Bunların bir kısmı cezai müeyyideler olarak uygulanır. Ancak büyük bir bölümüise, insani, ahlaki, inançsal, örf ve geleneksel, ya da erdemselboyutludur.  Kınanma, ayıplanma,utandırma, günah kavramlarına hedef olmak dışlanma, yalnızlığa itilmedir. Oysaher insan yaşadığı toplumla var ya da yoktur.

   Topsallığıninsan mutluğuna sunduğu en güzel nimet toplumsal barıştır. Karşılıklıyardımlaşma, dayanışma, sevgi, saygı, ortak değerlere bağlılık ve sorumluklularariayetle sağlanır. Bu konuda her birey üzerine düşeni büyük bir sorumluluklayapmak zorundadır. Toplumsal barışa ne denli özverili katkıda bulunursak,barıştan o denli pay alırız. Günümüzde hızlı şehirleşme, toplumsal barışınönemini, yaşamsallığını daha da artırıyor, elbette… Şehirleşme bir bakımamedenileşmedir. Bu medeniyetin gelişmesi için her bireye görev düşer.Medeniyetin nimetini kullanan her birey, bunun külfetine katlanmasını dabilmelidir. “Bana ne? Bana değmeyen yılan da olsa bin yaşasın. Altta kalanıncanı çıksın. Düşene bir tekme de sen vur!” Deme hakkı yoktur. Olmamalı da. Buyaklaşım, insana yakışmaz, toplumsallığa da ters düşer, demek geçiyoriçimden…              

        Her kimbireysel düşünür, toplumsallığın oluşturduğu tüm değerlere sırtını dönerse,kendini yalnızlığa, mutsuzluğa iter. İnsan hayatında insanın yerini hiçbirdeğer dolduramaz. Ne kadar çok paylaşıyorsak, o kadar mutlu oluruz; mutluettiklerimizle birlikte… Ayrıca kendimize Allah rızasını kazanma yolunu da açarız.Az şey mi? Bu nedenlerle gayrın sorunlarına duyarsızlık, toplumsallığın özünüzedeler. Sevgi, saygı, acıma, güven ve dayanışmanın önünü keser. Ayrıcatoplumsal barış için potansiyel bir tehlike oluşturur, demeye çalışıyorum. Nedemiş atalar: “Ne ekersen onu biçersin.”Yani hor gördüğün obje bir gün kendinolursun. Atalar bu gerçeği: “Düşmez kalkmaz bir Allah’tır.” Diye ifadeetmişlerdir.

        Bireyseldüşünceyi öne çıkaran bu tür sözler, yaklaşımlar, toplumsal barışın temelinidinamitler. Oysa herkesle var olmak, dayanışmak, yardımlaşmak, güven vermek,güven kazanmak gibi toplumsal değerlerimiz, barış içinde yaşamamızın özünüoluşturur. Bu öz, toplumsallığın tutkalı ve mayasıdır. Toplum Bilimci ZiyaGökalp: “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” der. Ataların şu sözlerine dekulak verelim: “Komşu, komşunun külüne muhtaçtır. Altın kapının demir kapıyadileği düşer.”

        Sonuç:İnsan toplumsal bir varlıktır. “Yalnızlık Allah’a mahsustur.” İnsanoğlununyalnız yaşaması onun fıtratına aykırı düşer, dersek yanlış bir şey söylemişolmayız, değil mi?