“KENDİN İÇİN İSTEMEDİĞİN BİR ŞEYİ BAŞKASI İÇİN İSTEME” hadi-si şeriften yola çıkarak sevgili okurlarım, geçen haftaki yazımızdan devam edelim. Bizler insanoğlu olarak neyin gayesini taşıyoruz? Bu dünyadaki amacımız ne? Nerden geldik nereye gidiyoruz? gibi birçok sorular…
Aslında bu soruların cevabı basit ve hepsini de adımız gibi biliyoruz. Peki hatamız nerede? Kendi nefsimizin esiri olmakta yatar. Bu kadar basit bir durum. “Eee efendim, bize yanlış yaptı, yalan söyledi; kandırdı, aldattı” vesselam… Şunu unutmamak gerekir ki kim olursa olsun (peygamberler ve veliler hariç) eğer ki biz bir yanlış yaptıysak karşı tarafa o da bize ister istemez yapar. Kısasa kısas…
Bunları neden mi söylüyorum? Nedeni basit POLYANNACILIĞI bırakalım artık! Bir ülkede ADALET, HAK, HUKUK, DOĞRULUK, SAYGI ve SEVGİ olmazsa o ülke çok kısa zamanda yıkılmaya mahkumdur. Geçen haftaki yazımda dershanelerden sonra yerine alternatif olarak kurs merkezlerinin geldiğini ve bunların temel bir ihtiyaç olduğunu söylemiştim ve bu husus da gerekenlerin ivedi bir şekilde yapılması gerektiğini dile getirdim. Bana göre haklıydım da çünkü bırakın kurs merkezlerini özel okul dediğimiz kolejlerde bile bir patırdama görmekteyiz. Bizim kendi gazetemizde bu hafta içerisinde bu korona dediğimiz pandemi sürecinden dolayı birçok öğretmenlerimizin işten çıkarıldığını okudum, gördüm ve şahit oldum. Ne acı bir durum… OYSAKİ önceki yazımda dile getirdim ve AYDINLATTIM, bu işleri ticari olarak yapıp öğretmenleri mağdur edip kullandıklarını. Buyurun bir yenisine daha şahit olduk maalesef… Peki ne yapmalılar bu kişiler. Haklılar mı sizce VİCDANLARINIZA bırakıyorum. Bu yazımın başında da dile getirdiğim gibi…
MEB bu işe el atmadıkça ne ADALETTEN ne de HAKTAN-HUKUKTAN bahsedilir. Balık baştan kokar, diye bir atasözü vardır. Baştaki bir fırsat verirse alttaki ticari kesim kafası (kötü niyetli işveren; önceki yazımda da bahsetmiştim) 1 değil; 100 işler, hukukun boşluğundan elinden geldiğince yararlanır maalesef.
Peki ne olacak bu kutsal meslek olan öğretmenlerimizin hali ey Türkiyem! Bir ülkede kaliteli bir eğitimden, sadece okuma anlaşılmamalı burada mesleki, sanayii, otomotiv, mobilya, ziraat aklınıza ne gelirse bu kulvardaki eğitilip öğretilmesi gereken neler varsa bunlardan bahsetmezsek “havanda su dövmeye devam…” ne yazık ki. Kim bu ZULME dur, diyecek? Bizler bireysel olarak toplum olarak ne zaman kendimizi DOĞRULTACAĞIZ? Fi tarihte Hz. Ömer’e dedikleri gibi: “Hz. Ömer, topluluğa der ki: Benim yanlışımı görürseniz ne yaparsınız? Cevap: Seni bu kılıcımızla DOĞRULTURUZ!”
Hani nerede bu öğretmenlerimize yapılan haksızlıklara DUR deme, sahiplenmemeye DUR deme? Tabiri caizse bir mal gibi kullanılıp tazminat yok, maaş yok! Haydi yolun açık olsun güle güle… Biz bu kafayla gidersek sonumuz mahşere kalmayacaktır bile, bundan emin olunuz. Bu iş gayretullaha dokunur, bilesiniz!
DEVLET nedir? Devlet sen, ben, bizdir. KANUN-YASA nedir? Senin sahiplenip de saygı duyarak uyduğun kuraldır. Hani NEREDE? Bilesiniz ki insan, insan olduğu müddetçe değerinden bir şey kaybetmez; lakin tersi olursa hayvandan aşağı olur. Bu değerlerimize bizler sahip çıkmazsak fani olan dünya malı için ebedi olan cennet elden gider, bunu böyle bilesiniz ey zalimler topluluğu!
Ben çok gördüm ve şahit oldum: “Eee efendim, zarar ettik, battık, bittik… YALAN, Külliyen YALAN. Bunu diyen VERGİ KAÇAKCISI bu kadar basit. Bir öğretmenin kanına giren vicdansız, zalim biridir. Bir de bakmışsın ki bir başka semte yeni bir kolej ya da kurs merkezi açmış. Bre ey Müslüman! Bunu böyle yapacağına, öğretmenine ve devletine sahip çıksana! Sanki bu kötü niyetinle yeni açtığın yerde muvaffak olacağını mı sanırsın? Ancak kendini kandırırsın, kendini…
devam edecek…