Refik Halit, Galatasaray Lisesi’nde okuduktan sonra Hukuk Fakültesi’ne girdi. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte okuldan ayrılarak gazeteciliğe başladı. “Tercüman-ı Hakikat”, “Kalem” gibi gazete ve dergilerde yazdı. 1922 yılında “Aydede” dergisini çıkararak(Kirpimahlasıyla MİZAHİ yazılarda) basın hayatında iyi bir şöhret kazandı. Herhangi bir siyasî partiye girmediği halde, Ittihad ve Terakki Fırkası‘nı tenkit ettiği için hükümet tarafından Sinop’a sürüldü. 1913, 1918 yılları arasında Çorum, Ankara, Bilecik gibi şehirlerde sürgünde bulundu, İstanbul’a döndükten sonra Hürriyet ve itilaf partisine üye oldu. Millî Mücadeleyi desteklemedi. Hareketin aleyhindeki yazıları sebebiyle tekrar sürgün edildi. Beyrut ve Halep’te on beş yıl yaşadı. Bu süre içinde çeşitli gazete ve dergilerde yazarak hayatını kazandı. Türkiye hakkındaki görüşlerinde değişiklikler oldu. Antakya gençliği ile ilişki kurarak onları Türkiye lehine yönlendirmeye çalıştı. Temmuz 1938’de çıkarılan bir af kanunu ile yurda döndü.
Fransızca dergi ve gazeteleri takip eden, tarih ve coğrafya kitaplarına meraklı olan Refik Halit, geniş bir ansiklopedik bilgiye sahipti. Sürgün yıllarında yaşadığı yerlere ait gözlemleri ve kitaplardan edindiği tarihî, coğrafî bilgiler eserlerindeki fonu oluşturdu. Ayrıca içinde yaşadığı son dönem konak hayatını da eserlerinde yansıttı. Konak ve köşk döneminden apartman hayatına geçişte yaşanan sosyal değişme de Refik Halit’in vaz geçemediği konulardan biri oldu. Hikâyelerindeki zengin gözlemlerde gazeteciliğinin büyük payı oldu. Fecr-i Âtîtopluluğunun kuruluşu sırasında henüz eser vermemiş edebiyata meraklı bir genç olarak toplantılara katıldı. Daha sonra sade lisan ve Millî Edebiyat akımının oluşmasında önemli katkıları oldu. Dilinin yapısını zorlamadan, sokaktaki insanın kullandığı kelimelerle, zevkli ve zengin ifade tarzı ile yazdığı eserleri Türkçe açısından çok başarılı bulundu. Refik Halit, bugün dahi Türkçeyi en iyi kullanan yazarlardan biri olarak kabul edilmektedir.ilk hikâyelerinden itibaren Mauppasant tarzı hikâye tekniğini uyguladı. Başlangıcı belli, sonucu şaşırtıcı olan hikâyelerinde genellikle okurdaki “ızdırap” duygusunu tahrik edecek konulan seçti. Bir roman plânını sezdiren kısa hikâyelerinde güçlü ve merak uyandıran düğüm bölümleri, mantıklı bir olaylar zinciri ve gözleme dayanan tasvir tahlil unsurları ile sağlam bir teknik geliştirdi.
Romanlarında ise dağınık fakat tarihî ve coğrafî bilgiler ile gözlemin ön plâna çıktığı kendine özgü bir yapı göze çarpmaktadır. Kitap haline getirilen eserleri şunlardır:
Hikayeleri ; Memleket Hikâyeleri (1919), Gurbet Hikâyeleri (1940). Romanları; İstanbul’un Bir Yüzü (1920), Yezidin Kızı (1937), Çete (1939), Sürgün (1941), Anahtar (1947), Bu Bizim Hayatımız (1950), Nilgün (1950), Yer Altında Dünya Var (1953), Dişi Örümcek(1953), Bugünün Saraylısı (1964), 2000 Yılın Sevgilisi (1954), Kadınlar Tekkesi (1956), Karlı Dağdaki Ateş(1956), Sonuncu Kadeh (1965), Yerini Seven Fidan (1977), Yüzen Bahçe (1981). Mizah ve Hiciv ; Kirpinin Dedikleri (1940), Ago Paşa’nın Hatıraları (1943), Sakın Aldanma İnanma Kanma (1941), Guguklu Saat(1940), Tanıdıklarım (1922), Ay Peşinde (1939). Tiyatro; Deli (1939), Kronik ; Bir İçim Su (1939), Bir Avuç Saçma (1939),İlkAdım (1941), Makiyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1914), Üç Nesil Üç Hayat (1943).Hatıralar ; Minelbâbllelmihrâb (1948), Bir Ömür Boyunca (tefrika 1948).