Ortada seçim olmasa da gidişat ve ekonomideki olumsuzluklar, fiyatlardaki ve dövizdeki anormal ve önlenemez yükseliş anket firmalarını harekete geçirdi. Şimdi diyeceksiniz ki bu anketlere güvenebilir miyiz? Ben şahsen son yıllardaki anketlere pek güvenmiyorum. Toplum gibi anket firmalarının da ikiye ayrıldığını düşünüyorum. Gerçeğe ulaşmak için bütün anketleri okumak ve az da olsa doğruyu gösteren bir kaç ankete bakmak ve orta yolu bulmak gerekiyor. Son anketlerde Ak Partinin oyunun 30’larda, CHP’nin 27 çevresi, İyi partinin 10-15 gibi HDP barajı geçiyor, MHP’nin durumu ise kritik gözüküyor. Hükümet uzun yılların yorgunluğu ve son zamanlardaki büyük ekonomik sıkıntılar nedeniyle oy kaybı yaşıyor. Bu normal ve olması gereken bir durum, ancak anormal olan kaybedilen 15-20 puanlık oyun karşıya yansımıyor olması. Anlayacağınız hükümetin kaybettiği oylar muhalefete gitmiyor. Sadece İyi partide çok az da olsa yükselme var. Normal şartlarda böylesi bir krizde muhalefetin doğrudan iktidar olacak oyu alması, hükümetin dip yapması gerekir.
Peki neden? Bunu hiç düşündünüz mü? Yine kömür ve makarna edebiyatı yapacak ve Suriyelileri işin içine katacaksanız. Havlu atıyorum. ‘Yok, durum başka’ diyorsanız varım.
Evet, vatandaş durumdan şikâyetçi, oy verdiği iktidarı şiddetle eleştiriyor ama muhalefete de inanmıyor daha doğrusu güvenmiyor. Özellikle de ana muhalefete. Dindar ve muhafazakâr kesim hükümete ne kadar kızsa da CHP’ye oy veremiyor. Hükümete de ‘ehveni şer’ diyor. Burada sorun iktidar kadar muhalefette de olsa gerek.
Örneğin, Erdoğan’a iktidarı bırak diyorlar, o da kendine göre haklı olarak ‘Seçimi kaybetmedim ki bırakayım’ diyor. Bu arada gelişmiş demokrasilerde MERKEL örneğinde olduğu gibi kazansan da bırakabiliyorsun. Bizde henüz o kalitede demokrasi olmadığı için Erdoğan bıraksa bile seçmen veya partililer bıraktırmayacaktır. Buna inanın.
Muhalefete gelince; Peki seçimi kazanamayan muhalefet neden bırakmıyor. Neden onlarda da lider saltanatı devam ediyor. Evet, iktidarda güçlü bir lider var ancak muhalefetlerde de güçlü olmasa da tek adamlık ve liderlik sultası var. Kaybeden lider her seçimde koltuğa daha sağlam yerleşiyor. Parti küçülse de kendisi partide büyüyor. Kaç seçimdir kaybeden Bahçeli ve Kılıçtaroğlu ne zaman gidecek bu gidişle gitmeyecekler. Peki, buna ne demeli? Partilerde neden böyle bir lider sultası var? Cevap basit ilk olarak siyasi partiler kanunu, ikinci olarak da demokrasi kültürü gelişmemiş halk diyorum. Bu sistemde lider başları seçiyor başlar lideri. Al gülüm ver gülüm işi. Erdoğan doğal lider olduğu için o herkesi seçiyor.
Gelelim başa ve muhafazakâr kesimin CHP ye olan güvensizliğine. Bu konuda Kılıçtaroğlu çok harika ve güzel bir adım attı. CHP nin yıllardır yapması gereken ama bir türlü yapmadığı işi yaptı. Yani geçmiş hatalarından dolayı halktan af diledi. Buna ‘helalleşme hareketi’ dedi. Alkışlanacak bir tutum, bunun için Kılıçtaroğlu’nu tebrik etmek gerekiyor. Ama meyvelerini hemen vermeyecektir. Zira yılların güvensizliği, hatta kin ve nefreti bile diyebiliriz, birkaç günde yapılacak helalleşme ile gidecek bir şey değil. Bu değişim CHP için umutların yeşermesine neden olur. İnşallah ileride gerçek bir sol parti olabilir ve ilk defa CHP ye bizler de ‘Evet CHP sol bir partidir’ diyebiliriz. Maalesef izlenen laiklik ve devletçi politikalar onu demokrasiden ve sol olmaktan alıkoymuştur. Bunu Kılıçtaroğlu başaracak mı? Zira ülkenin her zaman iyi ve güçlü bir sol partiye ihtiyacı olmuştur. Bu açık günümüze kadar hiç giderilememiş aksine daha da artmış, sağın oyları ve sağ partiler ise sürekli büyümüştür.
Yüzyıldır beklediğimiz demokrasinin yerleşmesi ve gelmesi umuduyla. Demokrasi sorgulayıcı toplumlarda yeşeren, partizan ve itaat olan toplumlarda ise tehlike olarak algılanan bir yönetimdir. Saygılar…