Yunmak, yıkanmak, ak pak olmak…
Tertemiz olmak, arınmak…
Temiz olmak…
Daha, yazılabilir bir cümle kelimeyle ifade edilen hertürlü kirden uzaklaşma anlayışı ile yüzyılları, bin yılları geride bırakmış birkültürün mirasçısı olmak herhalde gurur vesilesidir.
Bizim çocukluğumuzun temizlik sembolü kalıp sabundur.Bugün rengiyle, kokusuyla, kıvamıyla çeşitlense de ortak adı yine sabundur. Temizliğiniki vazgeçilmezi; su ve sabun…
Dilimizde “suya sabuna dokunmamak” kalıp haliyle birdeyim mevcuttur. Deyimler, bir kısmı gerçeği de ifade etmesiyle birlikte dahaçok mecaz anlam ifade eden, durumların açıklığa kavuşmasında vazgeçilmezsözlerdir. “Suya sabuna dokunmamak” deyimini başka bir açıdan düşününce, varlık sebeplerini yok saymak yönünden hemsuya hem sabuna hakaretmiş gibi gelir bana. Madem ki âlemde hiçbir şey gereksizdeğildir ve bir amaca hizmet eder, o halde yok sayılmamalıdır.
Hem su ve sabundan uzak bir anlayışın sonucu kirliliğigörmezden gelmek değil midir? Kiri, kirliliği görmezden gelen, kirletenden yada bizzat kirden daha kirli olmaz mı? Meğer ki, anlamını bildiğimiz haliylesuya sabuna dokunmak, hakkı savunmak ise ve dokunulamıyorsa adaletin tesisindenbahsedilebilir mi?
Her kim, bulunduğu yerde insanlık adına ve aidiyethissettiği topraklar adına etki sahası içinde vuku bulan kirlenmeyi “bana ne” gözlüğü ile izliyorsa, işte sudansabundan uzak duranlar onlardır. Bence, suya sabuna dokunmayanları, suya sabunadokunmadan defnetmelidir.
Temizliğin imandan olduğu bilgisi henüz altı yaşındaöğretilen bir milletin mensupları nasıl olur da kiri, kirliyi, kirleteni görmezdengelir?
Milleti yekvücut insan olarak tahayyül eder isek, bu, suve sabun kullanılmalıdır.
Bu sözü bir daha düşünmeli… Bu toprakların kültürüneinancına aykırı olmakla birlikte sözlüklerinde yer almakla kalmayıp zihinlerdebir düşünce biçimi olarak yer almışsa bir daha sorgulanmalıdır. Yoksa bubünyeden fışkıracak kokuyu, hiçbir parfüm saklayamaz.
Muhabbetle..