Türk toplumu duygusal bir yapıya sahiptir. Bu nedenle iş ve hareketlerinde duyguları çok önemlidir. Duyguları bu hareketlerini doğrudan etkiler. Hatta duygularının esiri olur. Duygular kontrolü ele alır. Duygularımızın bizi kontrol etmesi ise bazen sağlıklı düşünmemizi engeller. Mantık çerçevesinde doğru olan bir şey duygularımız tarafından kabul görmediği için reddedilebilir. Ülkemizde topluma yön veren iki duygu ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi;
Hayranlık ikincisi ise;
Öfke’dir. Bu nedenledir ki, insanlar birine ya hayran olur, onu kutsar veya ona öfke duyar ve onun hiçbir iş ve eylemini doğru bulmaz. Ülkemizdeki toplumsal ve bireysel sorunlara göz attığımızda bu iki duygunun hâkimiyetini görüyoruz. İnsanlar kabul ettiği veya sevdiği kişileri göklere çıkarırken, sevmediği veya kabul etmediği kişilere öfke duymaktadır. O insanların yanlış yapmasına gerek yoktur. Onun karşıda olması nefret etmesi için yeterli bir sebeptir. Bu iki duygu toplumda farklı şekillerde yansımaktadır. Kendisi hayranlık ve öfke duyguları ile hareket ettiği için birilerini başka biriyle kıyaslamak zorundadır. Sevdiğini ön plana çıkarıp övmeli diğerini yermelidir. Günümüzde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bu iki duyguya en güzel örnektir. Çünkü bir kısım (Öfke duyanlar) Erdoğan’dan nefret ettiği için onun ülkedeki tüm sorunların sebebi olduğunu düşünüyor. Diğerleri yani hayran olanlar ise ülke ve memleketin ilerlemesinin ve gelişmesinin tek sebebi olarak Erdoğan’ı görüyor. Tüm iyi ve güzel hasletlerin onda olduğuna ve ona karşı gelmenin devlete karşı gelmek olduğuna hükmedenler bile var. Bir taraf nefretle suçlarken, diğer taraf hayranlıkla göklere çıkarıyor. Bir taraf doğrusunu görmezken diğer taraf yanlışını görmüyor. Aynı duygular Atatürk ve Osmanlı içinde geçerlidir. Atatürk’e hayran olanlar ile ondan nefret edenler çatışıyor. Olmasaydı olmazdık ve o olmasaydı çok daha iyi olurduk. Gibi çok afaki sözlerle sınırları aşıyorlar. Daha çok örnek var ama... Diğer örnek ise Osmanlı Devleti… Osmanlıya hayran olanlar ona toz kondurmazken, Öfke duyanlar onu en berbat ve kötü devlet olarak görüyor. Diğerleri padişahlara övgüler dizip onları hatalardan münezzeh görürken, karşıdakiler devleti nasıl sattıklarından ve batırdıklarından bahsediyor. Bu ve benzeri örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Çünkü her olaya insanlar öfke veya hayranlık duyarak bakıyor. Makul ve mantıklı düşünemediği için de sürekli çark etmek durumunda kalıyorlar. Bugün iyi ve kahraman dediğine ertesi gün hain diyebiliyor. Bugün hain dediğine de ertesi gün methiyeler dizebiliyor. Evet, maalesef durumumuz bundan ibaret. İnsanlar öfke ve hayranlık çizgisinde ilerliyor. Bu iki zıt düşünce toplumu bölüyor ve çatışmalara zemin hazırlıyor. Oysa bizler insan olduğumuzu hatırlasak, tüm insanların hata yapabileceğini insanı insan yapan özelliğimizin doğru ve yanlışları yapmamızdan kaynaklandığını bilsek. İnsanları överken veya yererken ölçüyü kaçırmasak, dengemizi koruyabilsek mesele hallolacak. Ama gel gör ki, zihinlerimize yerleşen bu illet insanların sağlıklı düşünmesini engelliyor. Hayran olduğumuz insanlarında hatası olabilir bunları görebilmeli ve kulu hatasıyla sevebilmeliyiz. Öfke duyduğumuz insanların da doğrularının olabileceğini, bu nedenle bazı noktalarda doğru olduklarını kabul etmemiz gerektiğini bilmeliyiz. Allah bizi hatası ve sevabıyla yaratmıştır. Yaratılış ilkesine aykırı bir tutum sergilemek bize düşmez. His ve duygularımızın esiri olarak birbirimizle savaşacağımıza, akıl ve mantığımızı kullanarak bir ve beraber olup güçlenmeliyiz.