Türk Tarihinde ilk siyasi partiler ikinci meşrutiyet döneminde kuruldu. O günden günümüze kadar geçen zamanda bazı siyasi partiler kuruluş felsefelerinin dışına çıkarak farklı bir ideolojik çizgiye kaymaya başladılar. Değişen Türkiye ve dünya şartlarına göre kendini yenileme yoluna gittiler. Fakat bu elzem durumların aksine ortaya çıkış felsefelerine ihanet edenler de oldu. Ortaya çıkış felsefesine ihanet etmeyen, şartlara göre sonrakilere örnek olan 8 Ekim 1918’de yönetimden uzaklaştırılan, ideolojik kaymanın ilk örneği İttihat Terakkiye değinmek istiyorum.
XIX. yüzyıl sonlarına doğru Osmanlı modernleşmesi içinde devleti kurtarma düşüncesiyle ortaya çıkan siyasal düşünce akımlarından birisi de Türkçülük, siyasi derneklerden birisi de İttihat ve Terakki Cemiyetidir.
Türkçülük, II. Meşrutiyet döneminde özellikle Balkan Savaşları sonucunda İttihat ve Terakki yönetiminin bu düşünceyi sıcak bakması ile yükselişe geçti. Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti bir düşünce kuruluşu olarak ilk defa 1889’da Mektebi Tıbbiye‐i Şahane öğrencileri tarafından ‘İttihat‐i Osmanî adıyla gizli bir teşkilat olarak kuruldu. Teşkilat aynı yıl yurt dışındaki Osmanlı aydınları tarafından Paris’te kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşerek İttihat ve Terakki Cemiyeti adını aldı. Ancak bir siyasi güç olarak İttihat ve Terakki 1906’da Selanik’te III. Ordudaki bazı subayların girişimi ile kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin 1907’de Paris’teki örgütle birleşmesi ile ortaya çıktı. Kısa bir dönem Terakki ve İttihat adıyla anılan teşkilat daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak anılmaya başladı.
Prensip olarak hiçbir köken ayrımı yapılmadan Osmanlı bütünlüğünü savunan herkesin cemiyete katılabileceği ifade edilmişti. Bununla birlikte teşkilatının büyük bir kısmı Müslüman gençlerden oluşturma ilkesini benimsemiş, Müslüman üyelerinin çoğunluğu da Türk kökenlilerden oluşturulmasına özen göstermiştir. Bununla birlikte, meşrutiyetin ve anayasanın tanıdığı haklar çerçevesi içinde yaşamak ve ülke bütünlüğünü bozacak bir davranışta bulunmamak kaydı ile diğer azınlık unsurların da cemiyete üye olabilmelerine imkân tanınmıştı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruluşundan Balkan Savaşlarına kadar olan dönemde açık açık bir Türkçülük politikası izlemedi. Bu dönemde Türkçülük adına attığı en önemli adım Kanuni Esasi’de de yer alan devlet dairelerinde Türkçenin konuşulmasının yaygınlaştırılması hususundaki çabaları oldu. Devleti oluşturan bütün unsurlarla anayasa ve meşrutiyet çerçevesinde bir arada yaşama politikası sürdürmek istediği için diğer alanlarda açıkça bir Türkçülük politikası izlemedi. Ancak Balkan Savaşlarından sonra Rum, Slav ve Arnavut azınlıkların Devletten kopmalarından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin politikası da belli ölçülerde değişti. Bu dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti bir taraftan Osmanlıcı ve İslamcı düşüncelerini muhafaza ederek en azından ‘milleti sadıka’ olarak bilinen Ermenileri ve Müslüman Arapları bir arada tutabilmek için çaba sarf etti. Bazı reform politikalarını hayata geçirtemeye çalıştı. Diğer taraftan da Devlet içindeki en önemli grubu oluşturan Türkleri ve Türklük ideolojisini Osmanlı topraklarında Türklerin en yoğun olarak yaşadıkları Anadolu’da ön plana çıkarmak için çaba sarf etti. Milli kimliğin ön plana çıkarılması için Milli Kütüphane, Milli Coğrafya Cemiyeti, Milli Musiki gibi ‘Milli’ kelimesine yer verilen teşkilatlar kuruldu. Türk Derneği, Türk Yurdu gibi dernekler Cemiyet’in tam desteğini aldı. Milli İktisat politikası hayata geçirildi.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni olayları, 1916’da Şerif Hüseyin’in İngilizlerin desteği ile ayaklanması ve nihayet 1917’de Çarlık Rusya’sının çökmesi ile İttihat ve Terakki içinde Türkçülük düşüncesi hâkim konuma geldi. Zaman zaman düşünceleri Rusya’dan gelen Türkçü aydınların da etkisi ile Pan-Türkçü çizgiye doğru da kaydı. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesi ve önde gelen liderlerinin yurtdışına çıkışları ile birlikte Cemiyet siyasi etkisini kaybetti. Türkçülük mirası ve bu uğurda yaptıkları ise Anadolu topraklarında Millî Mücadele yıllarında ve sonrasında varlığını sürdürdü.