Türkiye’nin önünde duran dış politika sorunlarının başında Suriye meselesi gelmektedir. Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan ülkemizin” diyalog ortağı” olarak yer aldığı Şangay toplantısı için 15-16 Eylül’de Semerkant’ta yapılacak toplantıya katılacak. Orada Suriye rejimi ile olası diyalog ve operasyon konusu gündeme gelecek.
11 Eylül 2001 saldıranlarının ardından süreç içerisinde planlı ve sistematik bir şekilde Suriye parçalandı, Afganistan ve Irak işgal edildi orta doğu ülkeleri üzerinde baskı artırıldı. Tüm bunları kim ne için yaptı biraz hatırlayalım.
Ortadoğu ve Afganistan’da yaşanan manda ve himaye fikrinin temel çıkış noktası 18 Ocak 1919 Paris Barış Konferansına kadar uzanır. Ortadoğu’nun terörizmin faaliyet alanı olması her ne kadar Hasan Sabbah’a kadar uzansa da ekseriyet 11 Eylül 2001 twin towers (ikiz kuleler) saldırılarının ardından sonra ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise Suriye ile devam etmektedir.
11 Eylül 2001'deki terör saldırılarında, 4 yolcu uçağı kaçırılmış, uçaklardan ikisi İkiz Kulelere çarpmıştı. Kaçırılan bir diğer uçak başkent Washington'da Pentagon'u hedef alırken dördüncü uçak ise F-16'lar tarafından Pensilvanya kırsalında düşürülmüştü. İkiz Kulelerde 2 bin 606 kişi, Pentagon'da 125 kişi ve kaçırılan uçaklarda ise 246 kişi hayatını kaybetmişti. Saldırılarda 19 teröristle birlikte toplam ölü sayısı 2 bin 996 olarak açıklanmıştı.
Tarihin akışını değiştiren 11 Eylül saldırılarının ardından eski Başkan George W. Bush, Afganistan ve Irak'a girme kararı almış, Beyaz Saray'ın Ortadoğu'daki savaş yanlısı politikası büyük tepkilere neden olmuştu. Bush'un ''Terörizmle Savaş Kampanyası'' çerçevesinde kurulan ABD Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) ülkede yasa dışı dinlemelerine başlarken, “Medeniyetler Çatışmasına ve İslamofobiye zemin oluşturan 11 Eylül saldırıları başta ABD olmak üzere, batılı devletlerde Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarında büyük artışa yol açtı.
Saldırılardan hemen sonra bir anda dünya gündemine giren Ladin ve El Kaide örgütü, uzun süre konuşulmuş ve üzerlerine birçok şey yazılıp çizilmişti. Konuşulanlar arasında en dikkat çekici olanı Bin Ladin'in aslında bir Amerikan ajanı olduğuydu. Özellikle Küba devlet başkanı Fidel Castro'nun Ladin hakkında söylediği; “Ladin, ABD eski başkanı George W. Bush dünyayı korkutmak istediği zaman ortaya çıkan bir CIA ajanıdır” şeklindeki sözleri, soru işaretlerini çoğaltmıştı. Hatta Wikileaks belgelerinde, Ladin-Amerikan ilişkileri üzerine çok gizli bilgiler de olduğu zaman zaman dile getirilen bir durumdu.
IŞİD’in ise ortaya çıkışı Bin Ladin’den farklı oldu. ABD bu kez sınırlarının dışında dalgalandırıcı bir eylemle “Nuri Camii’ni merkez seçti. El- Bağdadi halife olduğunu ilan etti. Kirli emellerine merkez ve çıkış noktası yaptığı, Nureddin Mahmut Zengin’in 845 yıl önce yaptırdığı Camii-i Nuri’nin alet ederek hatırasını yerle bir ettiler. ABD’nin Orta Doğu politikasında yeni bir terörizm doğmuştu. Besleyecek, büyütecek, işlerinde çalıştıracak sonra “ulan sen teröristmişsin ya!” dedikten sonra kendi yetmelerine karşı savaş ilan edecekti. Yoksa ABD bölgedeki eşkıyalara nasıl silah satabilirdi ki? Rusya ile içine girdiği güç denkleminden, bölgede bulunma gerekçesini ancak böyle açıklayabilirdi. Şu anda IŞİD nerede? Eylemlerin arkası birden kesildi. IŞİD’ten sonra militanları ortak bir grup olan YPG ağırlık kazanmaya başladı.
EL-KAİDE, IŞİD, YPG… Bu böyle devam edecek yarın isimler değişecek ama amaç asla. Esed, YPG’ ye neden karışamıyor? Suriye’de ortak müttefiklerimiz Rusya ve İran bile YPG’yi neden gündem yapmıyor? Türkiye’nin muhatapları bu konu da hiçte güven vermiyor.
Gözler Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye operasyon yapma ihtimalinde. Şimdilerde taraflı tarafsız herkes karşı taraf oldu. Binlerce tır dolusu silah, eğitilen YPG ile birlikte yeni bir isimle, babası hiç değişmeyecek bir terör grubu daha doğarsa hiç şaşırmam. Dün İkiz Kuleleri ve Nuri Camii’ni kullananlar yarın Suriye’nin başka bir bölgesini meşrulaştırmaya çalışacaklardır.