Salı pazarına alış-verişe çıkmıştım, hemen yanı başımda yıllar önce emekli olan bir meslekdaşımı gördüm, hatırını sordum, ‘isteksiz, keyifsiz, halsiz, mecalsiz, umutsuz.’ “Hiç tadımız yok!” dedi. Tadı olmayan fiyatlar mı, meyveler mi? Diye sordum. Yok, yok Türkiye’nin tadı yok , galiba artık aynı yöne bakamaz olduk, renklerin farklı olduğunu ve bu farklı güzellikleri hazmedemiyoruz…”dedi. İnanın içim karardı. Oysa o inançlı biriydi, umutsuz olma hakkı yoktu. Çünkü biz biliriz ki, Allah’tan(cc) umut kesilmezdi. Az ilerledim, hemen yanımda etrafa gülücükler saçan yaşlı, yüzü nurlu, gözlerine de sürme çekmiş bir hacı baba,  hocamızın tam aksine keyifli, selam verdim, sordum keyfinin nedenini. “Oğlum dün yokluklar ülkesinde yaşıyorduk, bizim çocukluğumuzda ekmek karne ile verilirdi, benzin kuyrukları vardı, meyve nedir bilmezdik, şimdi kışın ortasında domates 1.5 TL, Portakal 1, Elmanın en güzeli 2 TL, elhamdürillah pazarda yok yok. Nasıl şükür etmem ki, ülkemiz cennet gibi…” Bu sözleri duyunca da  bu defa umuzsuzluğumuz ortadan kalktı, içime bir sevinç doldu.   FARKLILIK ZENGİNLİKTİR Neyse yolumun üzerindeki Berber Ali Usta’ya uğradım. Ali Usta hayat üniversitesini bitirmiş, haddini ve hakkını bilen birisi. Köyden gelmiş, yokluklar içinde Halit ustanın yanına sığınmış, burada berberliği öğrenerek, koluna altın bilezik takmış. Şimdi kendi tabiri ile ekmeğini taştan çıkartmaya çalışıyor… Tabi berber koltuğuna oturan her bir insan onunla, fikirlerini paylaşıyor. İnsanları dinlemek, insanı pişirir, olgunlaştırır, bakış açısını olgunlaştırır… Olanları anlattım, sebebini sordum. İşin doğrusu insanların düşüncelerini almak hoşuma gidiyor da, halkın dilinden, meselelere akademik olmasada da çözümler üretiyorsunuz. Ali Usta; “ Hocam, her insanın bakış açısı farklı. Yani bilgi birikimi, sosyal yaşantısı, ahiret düşüncesi farklı olduğu için hadiselere de farklı yorum yapabiliyorlar. İhtiyar Hacı Baba, daha geniş bakmış ülkeme, dün ile bugünü kıyaslamış, diğer hocamız ise umutsuz o da demek ki bazı sıkıntılar yaşamış olacak ki, umutsuz! Aslında böyle olması da kendi açısından doğal. Bana göre her ikisi de haklı kendi açılarından, bence dünü unutmamak ve yarına da umutlu bakmak gerekiyor.   SEVGİSİZ ASLA Berber Ali Usta’nın işyerinde garibanlar toplanır, çay-simit faslı yaparlar. Zaman zaman Risaley-i Nur da okunur, içlerinden biri geçmişte aşık olmuş, sevgisi karşılıksız kalmış, istemişler kıza ama  alamamış,  Mecnun misali oralarda gezinip duryor. Ona da sordum, nasıl gidiyir? Döndü bana; “Sevgi var, herşey var, sevgi yok hiçbirşey yok!” Allah Allah bu gün insanlar beni şaşırtıyor! Mübarekler filozof olmuşlar! Neyse Ali Usta derse başladı. İlk okuduğu cümle ne olsa beğenirsiniz; “Evet gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren zat, nasıl o güzel yüzlere arılardan, bülbüllerden istihsan(uygun) aşıkları icad etmesin! Ve güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan elbette o güzelliği müştakları (Allah'ın güzel isimlerini bir ayna gibi üzerinde aksettiren) da yaratır. (Mesneviyi Nuriye) Ali Usta’ya bir daha,bir daha okuttum.  Şöyle arkama yaslandım, Yunus’un şu dörtlükleri döküldü dudaklarımdan. “Gelse celalinden cefa Yahut cemalinden vefa, İkiside cana safa: Kahrın da hoş, lutfun da hoş!” Sözün özü başımıza bir sıkıntı gelmiş ise nefsimizden bileceğiz, iyilik ise Rab’bimizden. Bir de aşksız ve sevgisiz olmuyor. Aşk olunca, kahrında hoş, lutfun da hoş diyebilirsiniz. Yoksa sebepler, sebepler ararsınız da, mutsuz olursunuz. Bilmem anlatabildim mi? Kalın sağlıcakla.