Uzlaşıkültürü uygar insanlar arasında ortak bir değerdir, diye düşünüyorum. Ortakpaydalarda buluşup, bölüşmeye dayalı uzlaşı kültürünün yaşama geçirilmesi,bireysel ve toplumsal sorunlarımızın barış içinde çözümü için önemli bir erdemalışverişidir.
Uzlaşmanın önündeki en önemli engel bireysel, bencil tek yanlıyaklaşımlardır. Tek yanlılık gayrın haklarına saygısızlık olarak algılanabilir.Tek yanlı kazanımların kalıcılığı, haklılığı olamaz elbette. Uzlaşısızlıkbenciliğin kör kavgasıdır. Hiçbir taraf kârlı çıkamaz. Taraflar güven yitimine,emek ve kaynak kaybına uğrarlar, bence.Bu olumsuz yaklaşımdan uzun vadede adil bir karar çıkmayacağı için bireysel,toplumsal barışa da kalıcı değerlerin yansıması düşünülemez. Ataların dediğitürden: “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunur.”
Uzlaşmaen çok bencilliğe dayalı inatlaşmalardan olumsuz etkilenir. İnat sağduyunun vehakkın önünü tıkar. Uzlaşmayı inada feda ettiğimiz sürece taraflar hiçbirkazanıma sahip olamazlar. Uzlaşıda sağduyunun, hoşgörünün beslediği hakkaniyetbütün çıkmaz sokakların önünü açar. Tarafları ortak paydalar eksenindebirleştirir; huzura, güvene, barışa taşır değil mi?
Oysakemikleşmiş bir inatlaşma kazananı ve kaybedeni belli olmayan bir körlüktür. Önyargılarını ya da ezberlerini akıl, mantık ve erdemlerinin önüne alanlarınuzlaşı kültürüne bir katkıları olacağı düşünülemez, elbette. Uzlaşıya açıkolmaksa uygar bir kişilik erdemidir. O tek yanlı değil iki tarafın da hakkınasaygı olarak algılandığında kişisel ve toplumsal barışın anahtarı, problemlerinçözümünde de en geçerli yöntemdir.“Maşa varken el yakmak da” neyin nesi demeyeçalışıyorum.
Bana göreuzlaşı, bireysel-toplumsal adalet, barış, güven ve de huzurdur. Uzlaşmayıinada-bencilliğe değil, inadı-bencilliği uzlaşıya feda etmek daha akıllıca biryaklaşım olmalı değil mi?
Ne var kiulus olarak uzlaşma kültürümüzün yetersizliğini yaşamın her boyutundahissettiğimiz de bir gerçektir. Bireysel ya da sosyal ilişkilerimizin etiğe,inanca ve hukuka yansıyan olumsuz görüntülerine tanık olmaktan üzüntüduyuyoruz. İncir çekirdeğini doldurmayan nice konularda bile çözümeulaşamıyoruz. Benciliğin beslediği kendi doğrularımızı öne alırken gayrındoğrularını dinlemeye bile tahammül edemiyoruz. Demokratik bir ülkedeyaşadığımızı, ülkemizin demokrasiyle yönetildiği bağlamında, söylemde birleşsekde, siyasi kurumlarımızın bile doğru-dürüst bir örnek uzlaşı kültürüuyguladıklarını göremiyoruz.
Uzlaşıkültürünün eksikliği yargı, icra, vb. kurumlarımızı çok ağır bir yükün altındabunaltıyor. Bu nedenle çözüm üretilmesi yıllara dağılıyor, adaletin gecikmesineyol açıyor. Ayrıca kimi kesimlerde hak güçlünün ilkesine dayanarak hukukundışında kaba kuvvetle çözüm arıyoruz. Bu yaklaşım işi daha da karmaşık halesokuyor; uzlaşının önünü tıkıyor. Bazı yörelerimizde feodal yapıyı hâlâdeğiştiremediğimiz için sorunlar aşiret gelenekleriyle çözülmek isteniyor.Bunun en çarpıcı örneği, kan davası, aile meclisi infazları gibi çok ilkelgeleneksellikte kendini gösteriyor. İnsanın en kutsal hakkı yaşama güvencesitöresel uygulamalarla düşmanlıklara yenik düşüyor. Ne kötü değil mi?
Zaman-zaman medyaya yansıyan aşiretler arası uzlaşı içimiziaydınlatıyor. Uzlaşıyla barış ve güvenin sağlanması ulusun bütünleşmesiaçısından mutlu ediyor, bizleri. Bu tür uzlaşmaların yaygınlaşması, sağduyununegemen kılınması, olumsuz töresellikten arınılması en içten dileğimizdir.
Cehalet, ilkellik, bencillikolumsuzlukları, uzlaşmanın önündeki en büyük engeldir. Bu engeli eğitimliyörelerimizde nasıl en aza indirgeyebilmişsek, geri kalmış yörelerimizde debunu ancak eğitimle aşabiliriz. Uzlaşı kültürümüzün gelişimi ve boyutlanmasıyla,toplumsal bazda etik, inanç hukuktan yana birçok sorunlarımızı öncelikle kendiaramızda çözeceğimize yürekten inanıyorum. Uzlaşının alt yapısı, çağdaş vebilimsel eğitimin yaygınlaştırılması, hayat seviyesinin yükseltilmesiyle güçkazanır, demeye çalışıyorum.