Gün çoktan ağarmıştı. Hiç vakit kaybetmeden eve doğru yol almaya başlamıştı ağır adımlarla. Bugün çok çalışmıştı, bu yüzden bir o kadar da yorgundu. Eve geldiğinde üzerini değiştirecek takati bile bulamamıştı kendinde. Hemen yüzükoyun yatıverdi önündeki kanepeye. Bir iki saat geçti geçmedi telefon sesi odanın dört bir yanında yankılanmaya başlamıştı. Gözlerini yavaş yavaş açmaya çalışıyordu lakin nafile gözlerini açacak mecali yoktu. Uyku ona öyle tatlı gelmişti ki ağzını hafif şapırdatarak tekrar uykuya dalmıştı. Fakat uyku küçük ölümdür, derler…  Bu saatte de telefon sesi pek de hayra alamet değildi(!) telefon sesi bir an için susmuştu… Akabinde yeniden telefon çalmaya başlamıştı acı acı. Tekrardan telefon sesine gözlerini açmaya çalıştı ancak bir türlü açmaya gücü yetmiyordu. Kendinden geçerek derin bir uykuya dalmıştı; artık hiçbir sesi duyamıyordu. Aradan bir iki saat daha geçmişti, zaman su misali akıp gidiyordu… Bu sefer gelen ses telefon sesi değildi. Tak tak!... Güm güm!... Tak tak! Nerdeyse kapı kırılacaktı.O nasıl heybetli kapı vurmaydı? Vatan! Vatan! Vatan, aç kapıyı… İçeride misin? Vatan! Aç kapıyı, haydi aslanım; ha gayret. Uyan Allah aşkına… Vatan! Duymuyor musun yiğidim? Vatan… Memleket elden gidiyor, vatan elden gidiyor, milletin imanı, selameti, istikbali elden gidiyor! Yetiş bre koçum! Ha gayret be aslanım… Vatan çok derin bir uykuya dalmıştı. Gök gürlese, yer yarılıp kıyamet kopsa duyamayacak derecede… Vatan rüyasında etrafının ateşlerle çevrili olduğunu görür; çıkış yolu arar lakin bulamaz. Hay aksi şey! Ne yapacağım şimdi bir akrep gibi sıkışıp kaldım. Bir yolu, bir çaresi olmalı buradan kurtulmamın. Ey Allah’ım sen bana yardım et; bu nasıl bir ateş? Sen bizi cehennem ateşinden koru Yarabbi… Allah’ım bu ateş benim kendimi zehirleyerek ölmem için mi yoksacanımdan aziz vatanımın dört bir yanı hain düşmanlar tarafından ablukaya alınıp da vatanımı kurtarmam için yeni bir yaşam, diriliş ve uyanış yolu mu? Af Allah’ım bu ne sıcak, dayanamıyorum artık! Sanki ateşten bir gömlek… Birden bulunduğu zemin yerle bir olur ve kendisi hızlı bir şekilde aşağıya alevlerin içine doğru düşmeye başlar… Allah’ım… Allah’ım… Allah’ım… Yardım et bana! Güm güm! Tak tak! Savaş var gücüyle kapıya vurmaya devam eder. Vatan… Vatan… Vatan! Aç kapıyı… Ha gayret dayan… Uyan, uyaaaan! Vatan kan ter içinde kalarak helecan bir şekilde yerinden fırlayıverir. Hayırdır inşaallah, der. Bu kapıdaki de kim? Neden bu kadar kapıya yükleniyor ki? Bu ses… Bu gürültü… Aman Allah’ım kafam çatlayacak gibi… Ne kadar da çok şamata var. Başım dönüyor, durdurun şu dünyayı… Yeteeeer! Savaş kapıya bütün şiddetiyle vurmaya devam eder fakat gel gör ki dayanacak gücü kalmaz. Arkasında bir sürü ordu gelmekte… Onlardan kurtulmak için birçok çetrefilli yerlerden dolanarak Vatan’ın yanına kadar kendisini dar atmıştı. Şimdi ise kapıda kalmıştı. Kendisini kovalayanların ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Savaş dizlerinin üzerine çökerek hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Artık ümidini kesmişti; açılmayacaktı bu son istinatgahı olan kurtuluş kapısı. devam edecek…