Motorlu tarım araçları daha meydanda yok. Temmuz ve ağustos ırgatlık zamanı. Elde tırpan, orak...  Ekin biçmelere, arpa, zağrek yolmalara gidilir. Sarı sıcak insanın beynini kaynatır. Ekeneği çok olan ya ırgat götürür ya da gubaşır, gubaşıklarıyla gider tarlaya. Burada “Gubaşma nedir?”  sorusuna cevap vermem lazım. Gubaşmak bir çeşit ödünçleşmedir. Yakın dost ve ahbap birer ikişer gün toplanıp sırayla birbirlerinin ekinini hasat eder. Bir tür imecedir gubaşma. Eli iş tutan horanta da bilece gelir tarlaya. Kimi deste deste bırakılan ekinleri toplayıp yığın yığar çatalla. Kimi soğuk su getirir Ağdaş’tan...Öğle yemeği için tarlada ocak yakılır. Aşçıbaşı evin en deneyimli hanımıdır. Genellikle pilav pişirilir. Baş soğan yanında. Kavun, karpuz, üzüm...Yanısıra keseklice bir çalkama. Oh oh! Yeme de yanında yat... Çalkamalık yoğurt, ırgat sayısına göre küçük çömleklere konur. Bu çömleğin en küçüğüne “üzlük” denir. Çömleğin (üzlüğün)ağzı temiz bir tülbentle bağlanır. Tarlada yığının dibine yüzüstü yatırılır. Suyu süzer ki yoğurdun! Süzme yoğurt. Olur bir katık... İster çalkama yap, istersen yufka ekmeğe çal çal ye. Yiyen ahbaplara afiyet olsun. Günlerce sürer ırgatlık. Ekin derme işi bitince harman yeri hareketlenir. Sap getirilecek yerler temizlenir. Tarladan kağnıyla, at arabasıyla sap çekilir. Sap getirmek erkek işi. Harmana sap kağnısı veya arabası gelince hemen evden soğuk su yetiştirilmeli. O su ki içtikçe lıkır lıkır, cana şifadır. Mideye gitmez. Can suyudur. Doğrudan damarlara yürür. Sap kağnısını, sap arabasını hanımlar boşaltır. Kolay değil sap kağnısını boşaltmak. Bir hanımın yakınması bir türküde: “Sap kağnısı geliyor Gayle beni alıyor” “Gayle” nedir ki? Gailedir be canım. Kaygı demek. Sap kağnısı karşılanacak. Kağnıcıya soğuk su yetiştirilecek. Kağnı boşaltılacak. Bu da o sıcağın altında zorlu bir uğraştır. Bundan büyük gayle mi olur? Sap çekimi biter. Sıra düven sürmeye gelir. Sap, malağma olur. Malağma deneli samandır. Malağma toplanır yığın yapılır. Buna “tığ” derler bizde. Hah tam yerine geldik. Çona’nın Memet tığ savuracak. Vakit öğle sonrası. Harman yerinde geldi tığın başına. Hafiften bir rüzgar esiyor. Çıktı tığın üstüne. Birkaç yaba salladı. Rüzgar kirp diye kesildi. İndi tığın tepesinden. Çıkardı tabakayı. Sigara saracak. Tütünü koydu sigara kağıdının üstüne, tabakayı kapattı. Tam o sıra rüzgar esmeye başladı. Tabakayı, sigara için hazırladığı tütünü bir kenara bıraktı. Aldı yabayı eline. Birkaç el savurdu. Kesildi yel. Geldi. Sigara sarmak için hazırladığı tütünü aldı. Elinde parmakları arasında yuvarlayıp sigara biçimine getirdi. Yine başladı rüzgar. Bıraktı yere tütünü. Yapıştı yabaya. Birkaç el atıp savurdu. Rüzgar dindi. Lahavle çekti Çona’nın Memet. Tütünü bıraktığı yerden aldı. Sigara kağıdını yapıştırmak için  bir ucunu diliyle ıslattı. Sardı kağıdı. Kalem gibi bir sigara. Tam çakmağı çakacak. Yine çıktı deli rüzgar. Dalga geçer gibi. Sanki eğleniyor Çona’nın Memet’le. Çona’nın Memet öyle şakayı kaldırmaz. Gözleri çakmak çakmak. Elindeki çakmağı şöyle bir kaldırıp öfkeyle çaktı. Yaktı sigarasını. Derin bir nefes çekti. Sonra çıkıştı rüzgara: -Öyle eser gibi yapıp benim canımı sıkma. Bi başla bi kesil...Beni mi oynadıyon? Boşuna yorulma. Fırtına olup essen de bu cuvarayı içecağam... Çona’nın Memet sigarasını tellendirdi. Cuvarayı gavır itmedi. Son nefesine kadar içti.