Kuşun biri çayırın üzerinde süzülüyordu. Çayırda ise bir avcı, kuş avlamak için tuzak kurmuştu. Yere buğday taneleri saçmış, pusuya yatmıştı. Avlanabilmek için yaprak ve bitkilerle üzerini örtmüştü. 

Kuşcağız, kim olduğundan habersiz o avcıya doğru geldi. Adamın etrafında döndü dolaştı. Nihayet yakınına bir yere kondu ve onunla konuşmaya başladı. 

Ey otların içindeki! Sen kimsin? Ne yapıyorsun?

Dünya işlerinden el etek çekmiş biriyim, dedi avcı. Burada ot yemekle yetiniyor, başka kimseyle görüşmüyorum. 

Kuş yalnız başına yaşadığını söyleyen bu adama hayretle baktı. Onun neden böyle davrandığını anlamak için sorular sordu. Böylece kuş ve avcı, yalnızlığa çekilme ile toplum hayatına karışma hakkında uzun uzadıya tartıştı. 

Adam söyledi, kuş söyledi… Konu uzadı gitti. 

Bir ara kuşun gözü, yerdeki buğday tanelerine takıldı: 

Bu buğday taneleri kimin, diye avcıya sordu. 

Adam, 

Kimi kimsesi olmayan bir yetimin emanetidir. Güvendikleri için bana emanet ettiler, diye cevap verdi.

Kuş, 

Çok açım! İzin ver de şu buğdayları yiyeyim, dedi. 

Avcı, 

İhtiyacın varsa bile yetim malı yemekten sakınman gerekir, dedi. 

Taneleri gözüne kestiren kuş, kendine hakim olamadı. İradesinin dizgini elinden kaçmıştı. Buğday tanelerini yedi lakin tuzağa da düşüverdi. 

Çaresiz kaldıktan sonra ah edip ağlamanın bir yararı yoktu. Kuş büyük bir üzüntüyle,

Kendisini iyi gösterenlerin aldatıcılığına kaptıranın layığı budur, dedi. 

Bunun üzerine avcı ona şu cevabı verdi: 

Hayır. Bu, haksız yere yetimlerin malını yiyenin layığıdır.

“SAĞLAM AKLI OLMAYAN, AKILLININ YANINDA TAŞ ve KERPİÇ GİBİDİR.” 

(MESNEVİDEN ÖYKÜLER)