Dünkü yazımda, Kahramanmaraş İl Müftümüzün, gençler için en büyük tehlikenin “Zihin İşgalidir!” tespitinden yola çıkarak O’nun: “ Zihin işgali, toprak işgalinden daha tehlikeli!” sözlerini yorumlamış, bu işgalinde fıtratı değiştirmek sureti ile gerçekleştirdiğini yazmıştım.
Gelen sorular, yapılan yorumlar arasında çok ilginç olanları vardı. Mesela bir okuyucum, bu işi ilaçlarla, uyuşturucuyla ve genetiği değiştirilmiş ürünlerin yanı sıra, medya ve basılı veya görsel yayınları kullanılarak yapıldığını belirti, bu tesbitler de benim dikkatimden kaçmadı.
Şimdi, bu işi yapan bir akıl var ve bu akıl bizi öz kültürümüzün dışında biryerlere kanalize ediyor. Kendi inanç ve kültürümüzden uzaklaştırıyor. Mesela israfa alıştırıyor, babalar ya sevgililer günü diyerek, gereksiz hediyeleşmeler yaptırıyor, milyonları futbol maçlarına yönlendiriyor.
Sonra uyuşturucu baronları, bir takım uyuşturucu maddelerle gençliği zehirliyorlar. Sigara fabrikaları, bu işin başını çekiyor vs.
Medya, özellikle de sosyal medya tam da o aklın kontrolünde, bizim neye inanmamızı istiyorsa, o konularda yayınlar ve paylaşımlar yapılıyor. Mesih ve Mehdi hadiselerinde olduğu gibi…
Yani işimiz oldukça zor!
NE İSTEDİĞİMİZ BİLMEMİZ GEREKİYOR
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun geçtiğimiz günlerde bir kitabını okumuştum. O da Türkiye’nin birinci önceliğini açıklamış. “En Zor Şey Ne İstediğini Bilmemektir” başlıklı yazısı aynen şöyle:
Bence Türkiye’nin birinci sorunu, ne para şişmesi (enflasyon), ne Avrupa Birliği’ne bizi almamaları, ne o particilik, ne bu fırkalara bölünme. Birinci sorun hedefimizi şaşırmış olmamız. Milletçe sormamız gerek, bizim birinci önceliğimiz ne? (Dediğim gibi, ideallerimizi yutuyorlar, kendilerine benzeterek…)
Demek ki, bizim bir hedefimiz olmal.
Şu anda toplum ne ile uğraşıyor isterseniz gelin bir bakalım. Bana göre dünyevileştik, daha çok yaşamımızda maddeyi ön plana çıkarttık.
Zihin kuşatıcılar, aileyi bozdu. Müslümanın en büyük özelliği olan, “güvenirliği” ortadan kaldırdılar…
DÜNYEVİLEŞEN MİLLETLERİN ZİHNİ KUŞATILMIŞTIR
Mü’minlerin hayat standartlarının iyileşmesi, zenginleşmeleri ve müreffeh bir hayat yaşamaları dünyevîleşmeye sebep oldu diyenler var…
İslâmiyet, hayatın her safhasına olduğu gibi, dünyaya bakışa da ölçü ve denge getirmiştir.
Yarın ölecekmiş gibi ahiret, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışmak gerekiyor, hadise buna işaret ediyor olsa gerek.
Dünyalık elbette gerekli, çalışacağız, üreteceğiz ancak bunları Allah rızası için kullanıp, çocuklarımızın eğitim başta olmak üzere, helal dairede kazandıklarımızı ahiret kazancına dönüştürmek gerekiyor.
Bence, şu fıtratımızın değiştirilmesi konusuna da masaya yatırmak gerek. İnsan elbette fıtrat üzerine doğar, ancak ailesi onu bir dine kanalize eder. Din burada izlenen hayat yolu olarak tanımlanabilir.
Öyleyse, zihin kuşatmasını kıracak olan önce anne ve babalar, sonra öğretmen ve din görevlileridir…
Yani maddenin bu kadar önce çıktığı bir ortamda, bizler de tek kalıyoruz. Çevremizde güzel örnekler görmedikçe yalnızlaşıyoruz…
Sonuç olarak gençlik üzerinde zihin kuşatması hesabı olanların varlığı doğru, uyuşturucu ve bazı medya baronları bunların maşası ve ispatı…
Ama bizde onların kanalize ettiği fikirlere doğru yöneliyoruz. Düğünlerdeki israflar, lokantalarda dökülen yemekler bunu gösteriyor.
Sen, ben veya biz istersek o yemekler dökülmez. Geçen hafta bir pastanemizin sabah kahvaltısına davet edilmiştim. Masadan son kalkan oldum. Kalan yemeklere baktım, Müslümanlığımızı sorguladım…
Diyeceğim şu ki dostlar, öz kültürümüze dönmek zorundayız. Bize batı gömleği olmadı, olmayacaktır da…
Daha ne söyleyeyim.
Peki kalın sağlıcakla.