Milletlerin hayatında önemli günler vardır. Bunlar ya sevinçle, coşkuyla kutlanan gurur günleri, ya da üzüntüyle hatırlanan felaket anlarıdır. Her iki halde de millî bilinç kuvvetlenir ve birlikte yaşamak arzusu artar. Çünkü millet, kıvançta ve tasada birleşebilen, aynı duyguları paylaşabilen dinamik bir organizmadır. Toplumun dinamiğini harekete geçiren olgular arasında millî günler ve bayramlar başlıca yeri işgal ederler.
Gençlik ve Spor Bayramı ilk defa 1926 yılında Gazi Günü adı altında Samsun'da kutlanmış, 24 Mayıs 1935'te Atatürk Günü adı altında resmiyet kazanmıştır. Beşiktaş’ın girişimleriyle Fenerbahçe Stadı'nda kutlanan bu ilk 19 Mayıs, Galatasaray ve Fenerbahçeli yüzlerce sporcunun da katılımıyla bir spor günü haline gelmiştir. Bu organizasyondan bir süre sonra gerçekleşen Spor Kongresi'nde söz alan Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet FetgeriAşeni kutlanan Atatürk Günü'nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adı altında her yıl yapılmasını teklif etmiştir. Kongrede oylanan bu öneri kabul edilmiş ve Atatürk'ün de onayıyla yasalaşmıştır.20 Haziran 1938 tarihli kanunla "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanan bu ulusal bayramın adı 12 Eylül Darbesi'nden sonra "Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı" adını almıştır.
Atatürk’ü anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan 19 Mayıs tarihinin önemini daha iyi anlayabilmek için Mustafa Kemal Paşa’nın 16-19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği İstanbul-Samsun yolculuğunu bir kez daha hatırlamamız gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biri Atatürk’ün Samsun’a ayak basışıdır. Türk Milleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken yüce önder Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Dolayısıyla Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 İstanbul’dan başlayan yolculuğu bir kurtuluş dönemini simgeler. Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askerî birlik çıkarmışlardı.
Buna tepki olarak Türk Makinalı Tüfek birliğinden Hamdi adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması dikkatleri bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silahlandığı konusundaki şikâyetleri üzerine bu bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi. Bu kumandan Mustafa Kemal’di. Mustafa Kemal uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu umutsuz duruma üzülüyor ve bir şeyler yapmak için Anadolu’ya geçmek istiyordu. Bu O’nun için bulunmaz bir fırsattı. İstanbul-Samsun yolculuğu öncesinde Mustafa Kemal Paşa ile Padişah Vahdettin arasında geçen konuşmayı Atatürk şöyle anlatır: “Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin! Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir! Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden daha önemli olabilir… Paşa, Paşa… Devleti kurtarabilirsin!” Atatürk, “Bu sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle içtenlikle mi konuşuyor Vahdettin ki… Bütünyaptıklarından pişman mı olmuştur? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir yorum ile başka konulara girişmeyi ürkütücü saydım, kendine karşılık verdim: “Kişiliğe güveninize ve bana bunca yüz verişinize teşekkür ederim… Elimden gelen hizmeti esirgemeyeceğime lütfen güveniniz…”
Mustafa Kemal Paşa ile beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü başlayacak yolculuğa gemi kaptanı İsmail Hakkı Durusu dışında 18 kişi eşlik etmiştir. Atatürk beraberindeki kişilerle 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra “Bandırma” adındaki eski küçük bir vapurla Galata rıhtımından ayrılır. 17 Mayıs 1919 Cumartesi günü Bandırma Vapuru saat 21.40 sıralarında İnebolu’ya vardı. 18Mayıs 1919 Pazartesi günü beklenen yolculuğun sonuna gelinir.
Atatürk’ün Samsun’a çıkışında gördüğü manzara pek parlak değildi. Şehirde İngiliz işgal kuvvetleri vardı. Pontusçular sokaklarda kol geziyordu. Halk kendisini koruyamayacak durumdaydı. Atatürk bugün müze haline getirilen Hıntıka Palas’ta kaldıkları süre içinde hep bu sorunları düşündü, yolculukta geçirdiği uykusuz geceler sona ermemişti; şimdi de burada uykusuz geceler başlıyordu. Ama O’nda ve O’nun gibi düşünenlerde bu azim oldukça hiçbir engel aşılmaz değildi. Ülkeyi çaresizlik içinde görenlerin çıkış yolu olarak savundukları manda ve himayecilik formüllerini Mustafa Kemal etmemiştir.