24 Kasımla başlayan bir haftalık süreçte, eğitim-öğretim, öğretmen- öğrenci ve de sistem sorunları Ulusal basında, sözlü, yazılı ve görsel medyada güncelin en önemli konusu olarak işlenir. Daha doğrusu Eğitim Sistemi enine-konuna tartışılır. Konferanslar, paneller düzenlenir, sorunların çözümü için projeler üretilir. Öğretmenlik mesleğinin saygınlığına vurgular yapılarak meslek mensupları onurlandırılır. Sonra, hafta yorgun düşer… Yılda bir kez de olsa eğitim sorunlarının yoğun biçimde tartışılması ve çözüm seçenekleri üretilmesi önemli bir kazanım diye düşünüyorum. Kuşkusuz Milli Eğitim, altyapısı, eğitim sistemi, öğretmen yetiştirilmesi, uygulama metot ve araç-gereçleriyle devasa kaynak gerektiren bir kurumdur. Siyasi erkin imkânlar elverdiğince önündeki bu seçeneklerden zaman içinde yararlanacağı iyimserliğini taşıyorum. Her yıl olduğu gibi bu yılda eğitim-öğretim ve öğretmen konusundaki düşüncelerimi okurlarla paylaşıma sunmak istedim. “EĞTİMDE SEVGİ” konusunu işlemeye çalıştım. Çünkü eğitimde sevgi kavramının çok iyi değerlendirilip uygulandığında, insan yetiştirme ustalarının işinin çok kolaylaşacağını düşünüyorum. Sevgi, şefkat ve bilgi otoritesini kişiliğine ve davranışlarına yansıtan her eğitimcinin amacına ulaşacağına yürekten inanıyorum. Bu yaklaşımlarla Türk Milli Eğitimine emek vermiş nice eğitimcilerimizi minnetle, saygı ile anıyor; meslektaşlarımın öğretmenler gününü yürekten kutluyorum.
EĞİTİMDE SEVGİNİN ÖNEMİ Sevgi sözcüğünü günlük yaşamda sık-sık kullanırız. Sevgili yavrum, sevgili arkadaşım, sevgili öğrencim, sevgili dostum. Ya da vatan sevgisi, evlat sevgisi, çiçek sevgisi vb. gibi. Kuşkusuz sevgi salt insanlar arası ilişkilere özgü bir kavram da değildir. yaşamın tüm boyutlarını kapsar. Geniş bir yelpazede doğa ve nesnelerle de bağlantılıdır. Tasavvuf içerikli bir de Yunus’çası var sevginin. Genel anlamda insanı insana, insanı nesnelere veya değerlere ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur. Başka bir deyişle bunlara dönük bir duygu yoğunluğu ve haz alış- verişidir diyebiliriz. Benim buradaki önceliğim sevginin kendisi değildir. Eğitimde ondan yeterince yararlanma amacına dönüktür. Gerekçem, sevgiyle mayalanmayan insan, insan olamaz, yaklaşımımdır. Kulağa hoş gelen, insanın ruhunu okşayan, onu yaşama bağlayan, güven ve saygı uyandıran bu sözcüğün içeriğini yeterince yaşama geçirebiliyor muyuz? İnsanın mayası olan bu güzel kavramdan ve olgudan eğitimde yeterince yararlanabiliyor muyuz? Bu sorulara olumlu yanıt vermeyi çok isterdim. Ama gerçekler hiç de öyle değildir. Öyle olsaydı, bu gün toplumsal sıkıntılarımızı en aza indirebilirdik. Oysa bireysel ya da toplumsal sorunlarımız gün geçtikçe ülke barışını sıkıntıya sokacak bir ivme kazanıyor. Bu olumsuz görüntü duyan, düşünen ve ülkesini seven insanlarımızı üzüyor kuşkusuz. Baktığımızda, araştırdığımızda bu olumsuzlukların, sorunların temelinde sevgisizliğin ve onun sonucu olan bireyselliğin, bencilliğin, acımasızlığın yattığını görüyoruz. Evrensel boyutlu bir değer olan sevgi acımasızlıkla hiçbir zaman bağdaşmaz. Acımasızlık katılıktır, insan ilişkilerinin önünü tıkar. Toplum barışını da olumsuz etkiler. Bakınız, Balzac ne diyor: “Acımak erdemlerimizin kraliçesidir.” Sevgisizliğin olduğu yerde insanı insan yapan tüm erdemler daha baştan ölü doğmaz mı? Kişiler salt kendi egolarını öne çıkarırlarsa orada insanlıktan, toplumsallıktan ve toplum barışından söz edebilir mi? Bu açmazdan ulus olarak kurtulmak zorunda değil miyiz? Ulus olmak insan olmakla eş değerlidir bence. İnsan olmak için sevgiyle mayalanmanın gereği ortada. İnsanımıza ulusumuzun mayası olan temel değerleri benimsetmek, bu güzel erdemleri kişiliklerine sindirmek, davranışlarına yansıtmanın pek kolay olmayacağını biliyorum. Ne var ki dirliğimizin, bütünlüğümüzün çağdaşlaşma ve uygarlaşma isteğimizin gerçekleşmesi için başka bir çözüm yolu olduğunu sanmıyorum. Bence çözüm eğitimdedir. Eğitimse uzun vadeli bir olgudur. Bu olgunun en etkin öğesiyse sevgi ve şefkattir. Eğitimde eğitenin rolü yadsınamaz. Eğitim çağındaki nesiller onların elinde şekillenir. Kişilikleri ile bütünleşir. Yeter ki eğitimci sevgi ve şefkati öne çıkarabilsin. Dale Carnegie: “ Zekânın karşısında insan eğilir, iyi davranış ve şefkatin karşısında ise diz çöker.” diyor. O nedenle eğitimde sevgiyi öne çıkarmak eğitimin doğasına en uygun yöntemdir. Eğitimci öğrencilerine öncelikle sevgi, hoşgörü, özveri ve şefkatle yaklaşmalı ki sevilip — güvenilen örnek insan olsun. Sevilen, güvenilen her eğitimci, öğrencileri üzerinde olumlu etkiler uyandırır. Bu onun yönlendirme işini de kolaylaştırır. Bir de sevgiyle bilgi otoritesi ve erdemli örnek kişiliği bütünleşmeli eğitimcinin. O zaman başarının yolu açılır elbette. Öğretmenini sevip - sayan her öğrenci, beğenilme isteğini de diri tutar. Derslerine ilgileri artar. Çalışma başarma eğilimi gelişir. Güvenme güvenilme olgusu ise onun ruh sağlığını olumlu etkiler. Bu da onu başarıya götürür, kişiliği, algılama ve yorumlama erkine ulaşır. Burada öğretmenin pedagojik formasyonu öne çıkıyor. Ayrıca mesleğe idealize edilmesi de gerekiyor değil mi? Öğretmeni bu niteliklerle yetiştirebiliyor muyuz? Sosyoekonomik sorunlarını çözebildik mi? Sınıfına giren öğretmen, sorunlarının ağırlığını üzerinden atabiliyor mu? Bizim zamanımızda üç yıllık ve altı yıllık ilk öğretmen okulları, ayrıca yüksek öğretmen okulu, Yüksek teknik erkek - kız öğretmen okulları ve Gazi Terbiye vardı. İlk ve orta öğretimin öğretmen gereksinimleri bu kaynaklardan karşılanırdı. Bu okullarda pedagojik formasyonun yanında, öğretmen adayları mesleğe de idealize edilirlerdi. Okullar yatılı olduğu için sınavla öğrenci alırlardı. Zamanın büyük bölümünde öğrenci-öğretmen iç içe bir eğitim ailesi havası solurlardı. Öncelikle meslekteki özveriyi vurgulamak için öğretmen yanan, ışık saçan, çevresini aydınlattığı halde gölgesini kendi dibine düşüren muma benzetilirdi. Mesleğin önemi vurgulanırken de Tanrı bir meslek seçseydi, öğretmen o1urdu. O nedenle öğretmenliğin bir Tanrı mesleği olduğu telkini yapılırdı. Tabi yönlendirme - idealize etme telkinleri bunlarla sınırlı değildi. Ancak olumlu, sonuçlar verdiğine inandığımı söylemeliyim. Bu günkü ekonomik koşullarda bu özendirmeler ne dereceye kadar etkili olur bilemem. Meslekte pedagojik formasyon birliğini sağlamak da önemli bir ayrıntıdır. Öğretmen insan yetiştiren bir ustadır. Beyni kadar yüreğini de ortaya koyması gerekir. Özellikle çocukların doyuma aç olan bir ruhsal benlikleri vardır. Asıl doyum burada başlar, onlar için. Bunu başardığımız zaman bilgilenme de kolaylaşır, bence. Bir de çocukluk yaşamımızın ilköğretim dönemini düşünelim: Öğretmenlerimizi anımsayalım. Özverili, sevgi ve şefkat kaynağı eli öpülesi o güzel insanları. Onlar değil mi yüreğimizin bitek topraklarına bizi biz yapan tohumları ekenler. Bizi şekillendirip ulusal değerlerle donatanlar. Kafamızı çağdaş bilgilerle aydınlatanlar. Kişiliğimizin ustaları örnek insanlar, onlar değil mi? Sorunlarımıza hep ana-baba yarısı olarak çözüm üretenler onlar değil mi? Orta öğretimde de hocalarımız oldu. Bunların bazılarını (baskın bir ayrıcalıkları yoksa) unutup-gittik. Orta öğretimde sevip-saydığım öğretmenlerimin derslerinde çok başarılı olduğumu anımsıyorum. Bu nedenle de eğitimde sevginin önemli bir etken olduğuna inananlardanım. Sağlık sorunum nedeniyle, doktor öğrencime birkaç kez uğramıştım. Para almıyordu. Bu yüzden minnet duygusu altında kalmıştım. Bu defa içinde para bulunan bir zarfı habersizce masasına bıraktım. Veda edip ofisin kapısına yöneldim. Kapıyı araladığım anda arkamdan doktorun seslendiğini duydum. “Hocam bir dakika lütfen” Doktor elindeki zarfla yaklaştı. “Hocam bu da ne?” Şaşırmıştım. Cevap vermeme fırsat tanımadı. Ekledi : “Hocam, siz ücretlerinizi yıllar önce peşin ödediniz. Unutmuş olabilirsiniz. Ama biz unutmadık. Biz sevgiyi, saygıyı, hoşgörü ve özveriyi sizden öğrendik” dedi. Onun bu sözleri beynimi nakış-nakış işledi. Yüreğimi çiçeklendirdi. Paranın ötesindeki bu güzel değer, yaşama isteğimi artırdı. 0 gün sevginin insan yaşamında nedenli geçerli bir değer olduğuna bir kez daha inandım. Bu amaçla sevgi, şefkat, örnek kişilik, pedagojik formasyon, bilgi otoritesi, öğretmenliğe idealize olma, sözcük ve söz öbeklerini bir kez daha yineliyorum. Bu niteliklerin eğitimcilerin kişiliğine çok yakışacağını düşünüyorum. Sevgisiz ne eğitim, ne din, ne insanlık, ne başarı ne de mutluluk olur bence. Sevginin sihirli iksiri her başarının en önemli ve öncelikli gücüdür bence.