Bir öğretmeninhatıralarından oluşan hikayenin ilk bölümünü dün sizlerle paylaşmıştım. Kaçkişi merak edip okudu bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki, bütün öğretmenlerinbu hikayeye benzeyen bir çok hatırası vardır.

Neyse Dt.AbdülkerimKaraağaç’a ait bu hikayenin sonunu paylaşıp, sonra da bu mesleğin kutsal yapandeğerlere geçelim inşallah!

“ …Sen yine oturdunusulca yerine. Kolay mı ders anlatmak, o küçücük ayaklar kan revan içindeyken,donmuşken? O yalan bilmeyen dilin, yoksulluğa bel bükerken, ne kadardinleyebilirdin anlattıklarımı, bunca emsal çocukların arasında ezik düşmüşken?
Teneffüste herkes dışarı çıktı. Kalmanı istedim, ağlıyordun. Öyle ağlıyordunki, ancak nehirler dile gelirdi gözyaşlarında. Sarıldın sıkıca, biliyor musun, birazevvel sarıldığın gibi? Bir daha hiç kimse sarılmadı bana. Bakıştık birbirimize,babayla oğul gibi. Sonra ağlayışımıza güldük. Cebimden para çıkarıp sanauzattım. Yeni bir ayakkabı al diye, öyle onurluydun ki almadın. Sonra birhikâye anlattım, inandın bana. “Söz veriyorum öğretmenim!” diyerek parayıaldın.
Biliyor musun ben o gece hiç uyumadım. Defalarca sorguladım kendimi. Kolumaçantayı takıp okul bahçesinde tur atmanın öğretmenlik olmadığını o gün anladım.Sıcacık evimin odasında şiirler, hikayeler yazarken, öğretmenliğin tahtabaşında kalmadığını seninle öğrendim güzel çocuk. Ben hayatı yeniden seninlekeşfettim.
Ertesi gün Cuma idi, hayatımda daha da büyük şoku o gün yaşadım. Gülümseyereköğretmenler odasına girdin, beni çağırdın. Kısık bir sesle “Öğretmenimgelebilir misiniz?” Gözlerindeki o parıltı var ya, sanki yeniden doğdum oışıltınla. Ayakkabılarını gösterdin bana, ümitlerin kadar parlaktıayakkabıların. Giderken elime bir miktar para tutuşturdun. “Bu ne?” dedim.Yeşilhisar da Cuma günleri pazardı ve sen, pahalı olmaması için ayakkabılarınıpazardan aldığını söyledin. Artan parayı da bana getirmiştin. Sen ne asildingüzel çocuk, sen ne asildin. Kim öğretmişti sana bu kadar asil olmayı, dikdurmayı? Ben mi öğretmendim, yoksa bana insanlığı öğreten sen mi? “Ayakkabıalmışın ama, gördüm ki çorapların da yok, haydi ona da çorap alırsın güzelim!”dedim.
Aradan 45 yıl geçmiş, seninle büyüdüm, olgunlaştım, yenilendim. Kim bilir şimdio hangi yıldızlar ülkesindedir? Hâlâ o minik ellerini, gecenin soğuğunukimlerle paylaştığını, yarım ekmeğini kimlerle bölüştüğünü düşünüpdurmaktaydım. Allah (c.c.)bizi tekrar burada buluşturdu.
Anladım ki, kitaplardan öğrenilmiyor her şey. Sana binlerce teşekkür; banaiçtenliği, onuru, paylaşmayı, her şeye rağmen dürüst ve ayakta kalmayı, kısacainsan olmayı öğretmiştin KARA GÖZLÜ MELEK…”
Tekrar ikimiz de ağlıyorduk, Göz göze geldik gülümsemeye başladık. Dedim;“Öğretmenim, benim sizden ayakkabı parasını almamı sağlayan, anlattığınızhikayeyi siz de hatırlıyorsunuz. Bana o hikâyenin gereğini yerine getirmem içinbu fırsatı veren Rabbimiz’e hamdü senalar ediyorum. Beni o günlerde kardan,kıştan koruyacak ayakkabılarım yokken, siz bana ayakkabı, çorap aldınız. Sizinde ağzınızda hiç dişiniz yok. O zaman siz de müsaade ederseniz, bu gün sırabende. Şu bir hafta içinde rahat yemeye başlamanız, hiç çekinmeden gülümseyebilmeniz için sıra bende canım öğretmenim”
Beraberce gülümsedik, gülümsedik…”

Evet, öğretmenliğikutsal yapan, Rabbimizin değer verdiği insana sevgi olsa gerek. Öğretmenlik,sevgi, saygı, şevkat, sabır işidir.

Yeri geldiğinde anneyeri geldiğinde baba, yeri geldiğinde sırdaş olmaktır. Yaratılanı, Yaratan’danötürü sevmektir.

Hataları gördüğünüzdesabır etmek, kusurları kapatmak, hoş görmektir. Çocuklarınızla ağlamak, onlarlagülmektir.

Şimdi meslekte 36.Yılımı çalışıyorum, halen ilk günkü kadar bu mesleği seviyorum ancak herşeyin bir sonu olduğu gibi, bu işin de bir sonu vardır. Ancakgüller(çocuklar) olmadan bir öğretmen emekli olmaya korkuyor. Ben diyor nasıl onlarsızyaparım! Ancak yapıyor işte, çünkü hayatın gerçeği bu.

Diyeceğim şu ki,öğretmenlik çok onurlu bir meslek, ancak günümüzde bu mesleğe gereken önemverilmiyor. Enazından eskisi kadar…

Kalın sağlıcakla.