8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

                                                   

KADIN VE ERKEK BİRBİRİNİ

TAMAMLAYAN İKİ YARIMDIR.

BİRİ OLMADAN DİĞERİNİN VARLIĞI

SÖZ KONUSU OLAMAZ

 

KADINA ZULMEDEN ASLINDA

KENDİNE ZULMEDER

 

Yine bir sekiz mart. Dünya Kadınlar Günü. Kadın sorunlarının yazılı, görsel ve işitsel medyaya taşındığı zaman dilimi. Bu nedenle düzenlenen, paneller ve konferanslarda kadın sorunları dillendirilir, çözüm adına öneriler, sunulur. Kime? Ortaya… Sekiz martın ertesi günü her şey unutulur. Kadılarımıza selâm, yola ve şiddete devam. Bir dahaki sekiz marta kadar.

Elbette yılda bir gün bile kadın sorunlarının gündeme taşınması, onların, ortak sorunlarında bilgilenmelerine, bilinçlenmelerine sayısız yararları olacağına inananlardanım; iyi algılanıp değerlendirilmesi halinde…

Dünya Kadınlar Gününün dayandığı olay ve süreçten de kısaca söz etmek istemiyorum: Bilinen konu… Burada Birleşmiş Milletlerin özel logosunu hatırlatmayla yetineceğim: “ Kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddetin dokunulmazlığına son!” Bu söz, kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldığı olumsuzlukları yeterince kanıtlıyor, sanırım.

Evet. Kadın ve kız çocuklarına karşı şiddet. Aile içi, çevre içi şiddet… Başlık parası. Yargısız töre infazları… Saymakla bitmeyen çağın yüz karası olumsuzluklar. Elbette bu fotoğraflar, ülkemizin tümünün görüntüsü diyemeyiz. Bunların çözülmesi gereken insani sorunlar olduğunu da göz ardı edemeyiz.  Bugün bu sorunlar genelde bir bölümü aşılmış olsa bile, gün yok ki aile içi şiddet nedeniyle boşanmalar, sokağa atılanlar, polise, sığınma evlerine koşan kadınlar, kaybolan kız çocukları, tecavüze uğradıktan sonra öldürülen bu insanlarla ilgili haberler hâlâ toplum vicdanında kanayan yara olmaya devam ediyor.                

Şunu kadınlarımız çok iyi bilmeliler ki, kendi sorunlarına kendileri sahip çıkmadan, bu bağlamda her kadınımızın elini taşın altına koymadan, sorumluluk almada dik duruş sergileyip, kenetlenmeden bu sorunların çözümü olası gelmiyor bana. Kadınlarımız artık kendi güçlerinin farkına varmalılar; demokratik düzende kendi temsilcileriyle daha çok yer almalılar, dileği geçiyor içimden. Hem cinslerinin sorunlarını, çözümlerini onlardan daha iyi anlayan olamaz demeye çalışıyorum.

Eski Bakan Sayın Fatma Şahin’in yönetim düzeyinde kadın haklarıyla ilgili açılımlarını geçmiş yıllarda takdirle izledik. Umarız aileden sorumlu yeni Bakanımız Sayın Sema Ramazanoğlu da bu çabaları sürdürür; dişe dokunur çözümler üretir, beklentisi içindeyiz. Bu konudaki çabalar özellikle kadınlarımızda bilinçlenmenin önünü açıyor. Kadın haklarına karşı duyarlılığın yaygınlaşmasını da sağladığı inancındayım. Son günlerde gerek dünyada gerekse ülkemizde bu konuda yaygın bir uyanışın başladığına tanık oluyoruz. Kuşkusuz bu kadın hakları adına sevindirici, gelecek adına umut verici bir tablodur.   

Toplumun temeli kadın ve erkek ikilisine dayanır. Ne erkeksiz, ne de kadınsız bir toplum düşünemeyiz. Bunlardan birini öne almak, diğerini dışlamak inancımızla ve ahlaki değerlerimizle de örtüşmez. Medeni toplum görüntümüzü de zedeler. Kadınlarımız, analarımız, kız kardeşlerimiz bu toplumun sevgi, şefkat, merhamet, özveri ve ilk eğitim damarlarıdır. Bu yüzden ki onlar, toplum barışının da tutkalıdırlar. Elleri öpülesi kadınlarımıza karşı daha sevecen, daha hoşgörülü, daha esirgeyici bir yaklaşım sergilemek biz erkeklerin en önde gelen insani görevleridir, diye düşünüyorum.

Artık dünkü eğitimsizlikten kaynaklanan olumsuzluklar söz konusu değil. Yüksek eğitim almış, her meslekten yeterince kadınlarımız var. Bunlar, kamu kurum ve kuruluşlarında, yerel yönetimlerde, özel sektörde, iş alanında, cılız da olsa siyasette, üretken konumdalar ve erkekler kadar da başarılılar. Ayrıca ana ve eştirler. Ne var ki kadınlarımız bu güçlerini yeterince siyasete yansıtamıyorlar. Temsil haklarını kullanamıyorlar. Bu nedenle de kadın haklarına, sorunlarına yeterli desteği, katkıyı sağlayamıyorlar. Genel seçimler önünde her partiden yığınla erkek aday adayı varken, kadınlarımızın oranı oldukça düşüktür. Öz güvenlerini kanıtlayamamaları elbette bir eksikliktir, kanısındayım. Bu nedenle ki hâlâ cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadın temsilcilerimizin oranına ulaşamadık. Bu durum kadınlarımızın eğitim düzeylerinin yükselişiyle bir çelişki oluşturuyor, demeye çalışıyorum.

Günün anlamıyla örtüştüğü için konuyu Atatürk’ün şu sözleriyle bağlamak istiyorum: “ Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim. Diğerini görmezlikten gelelim de kitlenin tümü ilerlemeye imkân bulabilsin? Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, ilerleme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça, atılmak ve ilerleme ve yenileşme sahasına birlikte kesin aşamalar yaptırmak lazımdır. Böyle olursa inkılâp başarılı olur.” 

 ( M. Kemal ATATÜRK)

Söz konusu yaklaşımlarla sekiz mart “DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜ” kutluyor, eli öpülesi erdem yükü kadınlarımızı, yaşanılası bir yarında onurlu ve saygın bir konumda görme dileğimi ve de beklentimi ifade ediyor, onları saygıyla selâmlıyorum.