ABD ile yaşanan S-400 krizinin yakın zamanda sonuçlanacağı belli. Teslimat günü yaklaştıkça ABD tarafından çatlak sesler duyulmaya devam ediyor. Her ne kadar verilen demeçler üçüncü şahıslar üzerinden olsa da bizi rahatsız eden çok şey var.
A.B.D Türkiye’nin Rusya ile olan bölgesel stratejik ortaklığını engellemek için her yolu deniyor. Doğu Akdeniz’de petrol aranmasına dahi haddini aşarak müdahil oldu.
Umman körfezindegeçen hafta iki gemiye düzenlenen saldırı sonrası ABD İran’ı sorumlu tutarak bölgede atacağı adımlara meşru kılıf doldurmak derdinde.
ABD’nin derdi Türkiye değil. ABD’nin derdi bölgede Rusya, İran, Türkiye ve hatta Çin arasında oluşan ittifak adımlarına nifak tohumları saçarak birlikteliğin önüne geçmek. Türkiye’yi Ortadoğu için bir sıçrama tahtası olarak gören ABD,Türkiye’den kolay kolay vazgeçemez. Her türlü densizliği yapar sonrada hiçbir şey olmamış gibi tarihi stratejik müttefikimiz diyerek düşman sevicilik yapar.
Rusya ise Akdeniz ve Ortadoğu’ya geçişte ihtiyacı olduğu Türkiye’yi kaybetmeyi kolay kolay göze alamayacaktır. Türkiye çıkan ve çıkacak olan tüm krizlere rağmen stratejik konumu ve bölgedeki siyasi-ekonomik gücü ile vazgeçilemeyecek bir konumda olmaya devam edecektir.
ABD’nin korkusu 2.Dünya savaşı sonrası NATO’ya karşı kurulan ama 90’lı yıllarda dağılan Varşova paktı benzeri başını Rusya’nın çektiği yeni bir oluşum. Böyle bir oluşumun içinde Türkiye gibi NATO üyesi ülkelerin kayma ihtimali ABD’nin çıkarlarını derinden sarsacaktır. Yeni bir dünya düzeni kuruluyorken başlamadan bitmesi bütün planları altüst edebilir.
ABD’ninOrtadoğu’da hayati çıkarları bulunmaktadır. Bu çıkarların korunması tek taraflı davranarak elde edilemediğinden, Amerikan yöneticileri çok taraflı bir politika izlemek zorundadırlar. Saldırgan realist ilkeler artık Amerikan çıkarlarının korunmasına hizmet etmemektedir. Küçülen, küreselleşen ve karşılıklı bağımlılığın arttığı bir dünyada sıfır toplamlı politika yürütmek anlamsız hale gelmiştir. Çünkü ülkelerin ve toplumların kaderi ve geleceği giderek birbirine bağımlı hale gelmektedir. Devletlerin bu değişen durumu dikkate almaları zaruridir. Ayrıca, ABD’ninOrtadoğu’da sağlıklı bir dış politika izleyebilmesinin ve bölge sorunlarının çözüme kavuşturmasının önemli ön koşullarından biri, İsrail lobisinin Amerikan iç ve dış politikasındaki rolünün ciddi ve sağlıklı bir analizinin yapılmasıdır.
ABD, Arap ve Müslümanların sorunlarına önem verdiğini göstermeliğe yanlı tutumuna son vermelidir. Washington Soğuk Savaş’ın sona ermesinden, özellikle 11 Eylül olaylarından, sonra küresel hegemonyasını bir kez daha bu defa daha mutlak ve daha toptan yani dünyadaki tek hâkim askeri, siyasi, iktisadi ve kültürel güç olduğunu, ilan etmiştir. Diğer devletlerin ve milletlerin bunu kabul etmesini beklemektedir. Ancak, beklediği onayı ve rızayı bugüne kadar alamadığı görülmekte ve bu da yukarıda açıklanan kusurlu dış politikanın devam ettirilmesine neden olmaktadır.
Bu çıkmazdan kurtulmak için de Amerikan yetkilileri, birinci aşamada, tek taraflı tutumlarını terk ederek ancak dünyadaki güç ve refahı müttefikleriyle paylaştıktan sonra muhaliflerine engel olma çabasına girişmelidir. İkinci olarak, küresel ve bölgesel sorunlarda kendi çıkarı yanında ortak çıkarları ve diğer ülkelerin de çıkarlarını gözetmek zorundadır. Devletlerin güvenlikleri bile karşılıklı bağımlı hale gelen mevcut zaman diliminde ABD’nin başka alternatifi bulunmamaktadır. Sıfır toplamlı bir ilişki ve siyaset yerine kazan-kazan stratejisini ön plana çıkaran bir politikanın izlenmesi bütün taraflar açısından daha rasyonel görünmektedir.