İbadet ve itaatini gösteriş için yapanların durumu, para kesesine çakıl taşı doldurarak pazara çıkan adamın haline benzer. Görenler, adamın kesesinin ne kadar şişkin olduğuna bakıp kıskanırlar.
Oysa bunun ne yararı olabilir ki?
Emeğinin boşa gitmesi kadar insanoğlunu hayal kırıklığına uğratan ne olabilir?
Müşterisinin sipariş ettiği takım elbise için günlerce emek veren, fakat işi paçavra gibi yüzüne vurulan terzinin halini düşünün.
Kim bilir hangi yırtığını onaracak olmanın hayaliyle dikmişti o elbiseyi; belki bir önceki ayın ödenememiş kirasını ödeyecekti.
Belki de çocuğunun okul masraflarını karşılayacaktı.
Böyle bir durum karşısında önyargılı davranıp, hemen emekçiden yana tavır almak, sipariş sahibini suçlamak mümkün.
Ama işin içinde pekâlâ başka durumlar da olabilir.
Sözgelimi müşterinin tarif ettiği modeli dikmemiştir.
Kendisine bildirilen kumaş markası yerine başka birini kullanmıştır.
Ucuza mal ettiği için pek görünmeyen bir defosu olan kumaştan dikmiştir elbiseyi…
Eğer böyleyse elbette ki haklı taraf müşteridir.
Terzi ne kadar hayal kırıklığına uğrarsa uğrasın…
Büyük Hayal Kırıklığı
İbadetlerine riya karıştıran, yani sırf Allah için değil de ona buna şirinlik olsun diye yapan kişi, pek çok açıdan bu terziye benzer.
Yaratanın samimiyetle yapılmasını emrettiği ibadetleri az ya da çok yerine getirmiş olarak ilâhi huzura çıkar.
Ümitlidir, Fakat amelleri deyim yerindeyse defoludur.
Yüzüne çarpılır ve denir ki: “Ey iki yüzlü, gösteriş budalası! Amelini kimin için yaptıysan karşılığını git, ondan al!” (Gazalî, İhya)
Tek geçer akçe salih amel olduğu o dehşetli günde, bir anda her şeyini kaybetmiştir kişi, İflas etmiştir. Böyle bir hayal kırıklığı hangi dünyevî hayal kırıklığı ile kıyaslanabilir?
Mademki böyledir, riya nedir, kimde bulunur, bu defodan kurtulmak için neler yapılmalı sorularına cevap aramamız gerekir.
Kısaca, alimlerimizin önümüze tuttuğu ışıkla birlikte arayalım cevapları.
Riya sözlüklerde “gösteriş, iki yüzlülük” olarak geçer. Yani olduğu gibi görünmeme, göründüğü gibi olmama hali… Buna göz boyama, adam aldatma, yapmacık hareket etme de diyebiliriz.
Neticede hepsi aynı kapıya çıkar.
İslâm alimlerimiz bu kelime için daha ince tarifler yapmışlar.
Sonuç itibariyle demişlerdir ki; “Riya kulun ibadet sırasında içinden (insanlara şirin gözükmek, makam elde etmek, dünyevî kazanç sağlamak, iltifat görmek gibi) farklı maksatlar gütmesi halidir.
Riya, ibadetlerde tek maksat olarak Allah rızasını gözetmek hali olan ihlâsın zıddıdır.”
Riya Kimde Bulunur?
Böyle bir soruyu; “Elbette riyakârda bulunur!” diye kestirip atmak yetmez.
Çünkü iki çeşit riyakâr vardır.
Birincisi imanında riya yapan, ikincisi iş ve ibadetlerinde riya yapan.
İlkine, yani imanında riya yapana münafık, ikincisine, yani amel ve ibadetlerinde riya yapana sadece riyakâr denir.
Yalnız her münafık riyakâr olmasına rağmen, her riyakâr münafık sayılmaz.
Aralarında bazı farklar vardır.
Ünlü tefsir alimi Râzî rh.a. Maun Suresi’nin tefsirinde bu farklara işaretle diyor ki:
“Münafık, dıştan iman etmiş görünüp içinde inkârı saklayan kimsedir.
Riyakâr ise, kendisini görenler dindar olduğuna inansınlar diye, kalbinde olmadığı halde, alabildiğine bir huşu gösteren kimsedir.
Şöyle de diyebiliriz: Münafık, kimsenin olmadığı, görmediği yerde namaz kılmayan; riyakâr ise en güzel namazı insanların yanında kılan kimsedir.” (Tefsir-i Kebir, 23/446)
Kur’an-ı Kerim’de, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını sarfeden münafığın hali, üzerinde azıcık bir toprak birikintisi varken şiddetli bir yağmurda cascavlak kalan kayanın haline benzetilir. (Bakara, 264). Bu gerçekten çok canlı bir benzetmedir.
Çünkü riyakârın dünyada yaptığı iyi gibi görünen amellerin gerçek yüzü hesap gününde ortaya çıkacaktır.
Şöyle bir örnek de verilir:
İbadet ve itaatini gösteriş için yapanların durumu, para kesesine çakıl taşı doldurarak pazara çıkan adamın haline benzer. Görenler, adamın kesesinin ne kadar şişkin olduğuna bakıp kıskanırlar.
Oysa bunun ne yararı olabilir ki? Çakıl taşlarıyla bir şey almak istese kimse dönüp bakmaz bile.
Kalın Sağlıcakla…